Çünkü: Nasıl şemsin cilveleri ve akisleri, zemîn yüzündeki zerrecik cam parçalarında ve katrelerde görünüyor. Eğer o misâlî ve aksî Güneşcikler, semadaki tek Güneşe isnad edilmese, lâzım gelir ki: Bir kibrit başı yerleşmeyen bir zerrecik cam parçasında tabiî, fıtrî ve Güneşin hasiyetlerine mâlik, zâhiren küçük, ma’nen çok derin bir Güneşin hâricî vücûdunu kabul ederek, zerrât-ı zücaciye adedince tabiî Güneşleri kabul etmek lâzım geldiği gibi.. aynen bu misâl gibi mevcûdât ve zîhayat doğrudan doğruya Şems-i Ezelî’nin cilve-i esmâsına verilmezse, herbir mevcûdda, husûsan herbir zîhayatta hadsiz bir kudret ve irâde ve nihayetsiz bir ilim ve hikmet taşıyacak bir tabiatı, bir kuvveti, âdeta bir ilahı içinde kabul etmek lâzım gelir. Bu tarz-ı fikir ise, kâinattaki muhâlatın en bâtılı, en hurafesidir.
Hâlık-ı Kâinat’ın san’atını, mevhum, ehemmiyetsiz, şuursuz bir tabiata veren insan, elbette yüz def’a hayvandan daha hayvan, daha şuursuz olduğunu gösterir.
İkinci Muhâl: Eğer gâyet intizamlı, mîzanlı, san’atlı, hikmetli şu mevcûdât; nihayetsiz Kadîr, Hakîm bir Zât’a verilmezse, belki tabiata isnad edilse, lâzım gelir ki; tabiat, herbir parça toprakta, Avrupa’nın umum matbaaları ve fabrikaları adedince makineleri, matbaaları bulundursun.. tâ, o parça toprak, menşe’ ve tezgâh olduğu hadsiz çiçekler ve meyvelerin yetişmelerine ve teşkillerine medâr olabilsin. Çünkü: Çiçekler için saksılık vazifesini gören bir kâse toprak içine tohumları nöbetle atılan umum çiçeklerin birbirinden çok ayrı olan şekil ve hey’etlerini teşkil ve tasvir edebilir bir kabiliyeti, bilfiil görülüyor.
Eğer Kadîr-i Zülcelâl’e verilmezse: O vakit, o kâsedeki toprakta, herbir çiçek için ma’nevî, ayrı, tabiî bir makinesi bulunmazsa, bu hal vücûda gelemez. Çünkü tohumlar ise nutfeler ve yumurtalar gibi, maddeleri birdir. Yâni: Müvellid-ül mâ, müvellid-ül humuza, karbon, azotun intizamsız, şekilsiz, hamur gibi halitasından ibaret olmakla beraber, hava, su, hararet, ziya dahi, herbiri basit ve şuursuz ve herşeye karşı sel gibi bir tarzda gittiğinden, o hadsiz çiçeklerin teşkilâtları, ayrı ayrı ve gâyet muntazam ve san’atlı olarak o topraktan çıkması, bilbedahe ve bizzarure iktiza ediyor ki; o kâsede bulunan toprakta, ma’nen Avrupa kadar, ma’nevî ve küçük mikyasta matbaaları ve fabrikaları bulundursun. Tâ ki, bu kadar hayatdar kumaşları ve binler ayrı ayrı nakışlı mensucatları dokuyabilsin.