Asâ-yı Mûsa | Üçüncü Hücceti İmaniye | 169
(156-176)

Bunun için herbir sîma, ayrı bir kitabdır. Yalnız san’atın tanzimi için ayrı bir yazı takımı ve ayrı bir tertib ve te’lif ister. Ve maddelerini hem getirmek, hem yerleştirmek ve hem de vücûda lâzım olan herşeyi dercetmek için, bütün bütün başka bir tezgâh ister. Haydi, farz-ı muhâl olarak tabiata bir matbaa nazariyle baktık. Fakat bir matbaaya âid olan tanzim ve basmak, yâni muayyen intizamını kalıba sokmaktan başka, o tanzimin îcadından, îcadları yüz derece daha müşkil bir zîhayatın cismindeki maddeleri, aktar-ı âlemden mîzan-ı mahsusla ve has bir intizamla îcad etmek ve getirmek ve matbaa eline vermek için, yine o matbaayı îcad eden Kâdîr-i Mutlak’ın kudret ve irâdesine muhtaçtır. Demek bu matbaalık ihtimali ve farzı, bütün bütün ma’nasız bir hurafedir.

İşte bu saat ve kitab misâlleri gibi; Sâni-i Zülcelâl, Kadîr-i Külli Şey’, esbâbı halketmiş; müsebbebâtı da halkediyor. Hikmetiyle, müsebbebâtı esbâba bağlıyor. Kâinatın harekâtının tanzimine dâir kavânin-i âdetullahtan ibaret olan şerîat-ı fıtriye-i kübrâyı İlâhîyenin bir cilvesini ve eşyadaki o cilvesine, yalnız bir âyine ve bir ma’kes olan tabiat-ı eşyayı, irâdesiyle tâyin etmiştir. Ve o tabiatın vücûd-u hâricîye mazhar olan vechini, kudretiyle îcad etmiş ve eşyayı o tabiat üzerinde halketmiş, birbirine mezcetmiş. Acaba gâyet derecede mâkul ve hadsiz bürhanların neticesi olan bu hakîkatın kabulü mü daha kolaydır.. acaba vücub derecesinde lâzım değil midir? Yoksa câmid, şuursuz, mahlûk, masnu, basit olan o sebeb ve tabiat dediğiniz maddelere, herbir şey’in vücûduna lâzım hadsiz cihâzât ve âlâtı verip hakîmane, basîrane olan işleri kendi kendilerine yaptırmak mı daha kolaydır? Acaba imtina’ derecesinde, imkân hâricinde değil midir? Senin, o insafsız aklının insafına havale ediyoruz.

Münkir ve tabiatperest diyor ki: Mâdem beni insafa davet ediyorsun. Ben de diyorum ki: Şimdiye kadar yanlış gittiğimiz yol, hem yüz derece muhâl, hem gâyet zararlı ve nihayet derecede çirkin bir meslek olduğunu itiraf ediyorum. Sâbık tahkîkatınızdan zerre mikdar şuuru bulunan anlayacak ki; esbâba, tabiata îcad vermek mümteni’dir, muhâldir. Ve herşeyi doğrudan doğruya Vâcibü’l-Vücûd’a vermek vâcibdir, zarûridir. Elhamdülillâhî alelîman deyip îman ediyorum.

Yalnız bir şübhem var. Cenâb-ı Hakk’ın Hâlık olduğunu kabul ediyorum; fakat ba’zı cüz’î esbâbın ehemmiyetsiz şeylerde îcada müdâhaleleri ve bir parça medh ü sena kazanmaları, Saltanat-ı Rubûbiyyetine ne zarar verir? ”

Dinle
-