Asâ-yı Mûsa | Onuncu Hücceti İmaniye | 226
(225-232)

Cin ve ins’in en parlak saadeti ve en tatlı ni’meti, o mârifetullah içindeki “Muhabbetullah”dır. Ve ruh-u beşer için en hâlis sürûr ve kalb-i insan için en safi sevinç, o muhabbetullah içindeki “lezzet-i ruhâniyedir.”

Evet, bütün hakîki saadet ve hâlis sürûr ve şirin ni’met ve sâfi lezzet, elbette Mârifetullah ve Muhabbetullahtadır. Onlar, onsuz olamaz. Cenâb-ı Hakk’ı tanıyan ve seven; nihayetsiz saadete, ni’mete, envâra, esrâra ya bilkuvve veya bilfiil mazhardır. Onu hakîki tanımayan, sevmeyen; nihayetsiz şekavete, âlâma ve evhama ma’nen ve maddeten mübtelâ olur.

Evet şu perîşan dünyada, âvâre nev’-i beşer içinde, semeresiz bir hayatta; sâhibsiz, hâmîsiz bir sûrette, âciz, miskin bir insan, bütün dünyanın sultanı da olsa kaç para eder. İşte bu âvâre nev’-i beşer içinde, bu perîşan fâni dünyada, insan sâhibini tanımazsa, mâlikini bulmazsa, ne kadar biçâre sergerdan olduğunu herkes anlar. Eğer sâhibini bulsa, mâlikini tanısa, o vakit rahmetine iltica eder, kudretine istinâd eder. O vahşetgâh dünya, bir tenezzühgâha döner ve bir ticaretgâh olur.

Birinci Makam

Şu kelâm-ı tevhidînin, on bir kelimesinin her birinde birer müjde var. Ve o müjdede birer şifa ve o şifada birer lezzet-i ma’nevîye bulunur.

BİRİNCİ KELİME:da şöyle bir müjde var ki: Hadsiz hâcâta mübtelâ, nihayetsiz a’dânın hücumuna hedef olan ruh-u insanî şu kelimede öyle bir nokta-i istimdâd bulur ki, bütün hâcâtını te’min edecek bir hazine-i rahmet kapısını ona açar ve öyle bir nokta-i istinâd bulur ki, bütün a’dâsının şerrinden emin edecek bir kudret-i mutlakanın sâhibi olan kendi Ma’bûdunu ve Hâlıkını bildirir ve tanıttırır, sâhibini gösterir, Mâliki kim olduğunu irâe eder. Ve o irâe ile, kalbi vahşet-i mutlakadan ve ruhu hüzn-ü elîmden kurtarıp, ebedî bir ferahı, dâimî bir sürûru te’min eder.

İKİNCİ KELİME: Şu kelimede şifalı, saadetli bir müjde vardır. Şöyle ki:

Dinle
-