Asâ-yı Mûsa | Onbirinci Hücceti İmaniye | 238
(233-245)

Muntazaman yerlerine ve mâhiyetçe onlara benzer, fakat sûretçe ayrı başkaları geldiler. Âdeta şu ova, dağlar birer sahife; yüz binlerle ayrı ayrı kitablar içinde yazılıyor. Hem hatasız, noksansız olarak yazılıyor. İşte, bu işler yüz derece muhâldir ki, kendi kendine olsun.

Evet, nihayet derecede san’atlı, dikkatli şu işler, kendi kendine olmak bin derece muhâldir ki: Kendilerinden ziyâde, san’atkârlarını gösteriyorlar. Hem bunları işleyici öyle mu’ciznüma bir Zât’tır ki, hiçbir iş, ona ağır gelmez. Bin kitab yazmak, bir harf kadar ona kolay gelir. Bununla beraber her tarafa bak ki: Hem öyle bir hikmetle herşeyi yerli yerine koyuyor ve öyle mükrîmane herkese lâyık oldukları lütufları yapıyor; hem öyle ihsânperverâne umûmî perdeler ve kapılar açıyor ki, herkesin arzularını tatmin ediyor. Hem öyle sehavetperverâne sofralar kuruyor ki: Bütün bu memleketin halklarına, hayvanlarına, herbir tâifesine has ve lâyık, belki herbir ferdine mahsus ismiyle ve resmiyle bir tablayı ni’met veriliyor. İşte dünyada bundan muhâl bir şey var mı ki, bu gördüğümüz işler içinde tesâdüfî işler bulunsun? Veya abes ve faidesiz olsun veya müteaddid eller karışsın? Veya ustası herşeye muktedir olmasın? Veya herşey ona müsahhar olmasın! İşte ey arkadaş! Haddin varsa buna karşı bir bahâne bul!

Yedinci Bürhan:

Ey arkadaş gel! Şimdi bu cüz’iyatı bırakıp, saray şeklindeki bu acib âlemin eczalarının birbirine karşı olan vaziyetlerine dikkat edeceğiz. İşte bak: Bu âlemde o derece intizam ile küllî işler yapılıyor ve umûmî inkılâblar oluyor ki; âdeta bütün bu saraydaki mevcûd taşlar, topraklar, ağaçlar, herbir şey, birer fâil-i muhtar gibi bütün âlemin nizamat-ı külliyesini gözetip, ona göre tevfik-ı hareket ediyor. Birbirinden en uzak şeyler, birbirinin imdâdına koşuyor. İşte bak: Gaibden acib bir kafile (Hâşiye-10) çıkıp geliyor. Merkebleri; ağaçlara, nebatlara, dağlara benzerler. Başlarında birer tablayı erzak taşıyorlar. İşte bak: Bu tarafta bekleyen muhtelif hayvânâtın erzaklarını getiriyorlar. Hem de bak: Bu kubbede o azîm elektrik lâmbası (Hâşiye-11) onlara ışık verdiği gibi, bütün taamlarını öyle güzel pişiriyor; yalnız, pişirilecek taamlar bir dest-i gaybî tarafından birer ipe takılıp

--------------------
(Hâşiye-10): Umum hayvânâtın erzakını taşıyan, nebâtât ve eşcar kafileleridir.
(Hâşiye-11): O azîm elektrik lâmbası, Güneş’e işârettir.

Dinle
-