Asâ-yı Mûsa | Onbirinci Hücceti İmaniye | 241
(233-245)

Bununla beraber sen buna dikkat et ki, bir perde-i gaybdan kalınca bir ip çıkıyor. (Hâşiye-15) Bak, sonra binler ipler ondan uzanmış. Herbir ipin başına bak: Birer elmas, birer nişan, birer ihsân, birer hediye takılmış. Herkese göre birer hediye veriyor. Acaba bilir misin ki, böyle garîb bir gayb perdesinden, böyle acib ihsânatı, hedayayı şu mahlûklara uzatan Zât’ı tanımamak, ona teşekkür etmemek, ne kadar divânece bir harekettir. Çünkü onu tanımazsan bilmecbûriye diyeceksin ki: “Bu ipler; uçlarındaki elmasları, sâir hediyeleri kendileri yapıyorlar, veriyorlar.” O vakit her ipe, bir pâdişâhlık ma’nasını vermek lâzımgelir. Halbuki gözümüzün önünde bir dest-i gaybî, o ipleri dahi yapıp o hedayayı onlara takıyor. Demek bütün bu sarayda herşey, kendi nefsinden ziyâde, o mu’ciznüma Zât’ı gösteriyor. Onu tanımazsan, bütün bu şeyleri inkâr etmekle, hayvandan yüz derece aşağı düşeceksin.

Dokuzuncu Bürhan:

Gel, ey muhakemesiz arkadaş! Sen şu sarayın sâhibini tanımıyorsun ve tanımak da istemiyorsun. Çünkü, istib’ad ediyorsun. Onun acib san’atlarını ve hâlâtını, akla sığıştıramadığından inkâra sapıyorsun. Halbuki asıl istib’ad, asıl müşkilât ve hakîki suubetler ve dehşetli külfetler, onu tanımamaktadır. Çünkü onu tanısak, bütün bu saray, bu âlem, birtek şey gibi kolay gelir, rahat olur, bu ortadaki ucuzluk ve mebzuliyete medâr olur. Eğer tanımazsak ve o olmazsa, o vakit herbir şey, bütün bu saray kadar müşkilâtlı olur. Çünkü herşey, bu saray kadar san’atlıdır. O vakit ne ucuzluk ve ne de mebzuliyet kalır. Belki bu gördüğümüz şeylerin birisi, değil elimize, hiç kimsenin eline geçmezdi. Sen, yalnız şu ipe takılan tatlı konserve kutusuna bak. (Hâşiye-16) Eğer, onun gizli matbaha-i mu’ciz-nümasından çıkmasa idi, şimdi kırk para ile aldığımız halde, yüz liraya alamazdık.

Evet bütün istib’ad, müşkilât, suubet, helâket belki muhâliyet, onu tanımamaktadır. Çünkü nasıl bir ağaca bir kökte, bir kanunla, bir merkezde hayat veriliyor. Binler meyvelerin teşekkülü, bir meyve gibi suhûlet peyda eder. Eğer o ağacın meyveleri, ayrı ayrı merkeze ve köke, ayrı ayrı kanunla rabtedilse, herbir meyve bütün ağaç kadar müşkilâtlı olur.

------------------------------
(Hâşiye-15): Kalınca bir ip, meyvedar ağaca; binler ipler ise, dallarına ve ipler başındaki elmas, nişan, ihsân, hediyeler ise, çiçeklerin aksamına ve meyvelerin enva’ına işârettir.
(Hâşiye-16): Konserve kutusu; kudret konserveleri olan kavun, karpuz, nar, süt kutusu hindistan cevizi gibi rahmet hediyelerine işârettir.

Dinle
-