Ben de derim: Hey Efendiler! Ne hak ile bana usûl-ü medeniyetinizi teklif ediyorsunuz? Halbuki siz, beni hukuk-u medeniyetten ıskat etmiş gibi, haksız olarak beş sene bir köyde, muhabereden ve ihtilâttan memnu’ bir tarzda ikamet ettirdiniz. Her menfîyi şehirlerde dost ve akrabasiyle beraber bıraktınız ve sonra vesika verdiğiniz halde, sebebsiz beni tecrid edip -bir, iki tane müstesna- hiçbir hemşehri ile görüştürmediniz. Demek beni efrâd-ı milletten ve raiyetten saymıyorsunuz. Nasıl kanun-u medeniyetinizin bana tatbikını teklif ediyorsunuz? Dünyayı bana zindan ettiniz. Zindanda olan bir adama böyle şeyler teklif edilmez. Siz bana dünya kapısını kapadınız, ben de âhiret kapısını çaldım, Rahmet-i İlâhîyye açtı. Ahiret kapısında bulunan bir adama, dünyanın karmakarışık usûl ve âdâtı ona nasıl teklif edilir? Ne vakit beni serbest bırakıp memleketime iâde edip hukukumu verdiniz, o vakit usulünüzün tatbikını istiyebilirsiniz...
İkinci Mes’ele: Ehl-i dünya diyorlar ki: Bize ahkâm-ı dîniyeyi ve hakâik-ı İslâmiyeyi tâlim edecek resmî bir dâiremiz var. Sen ne salâhiyetle neşriyat-ı dîniye yapıyorsun? Sen mâdem nefye mahkûmsun, bu işlere karışmaya hakkın yok.
Elcevap: Hak ve hakîkat inhisar altına alınmaz! İman ve Kur’ân nasıl inhisar altına alınabilir? Siz dünyanızın usûlünü, kanununu inhisar altına alabilirsiniz. Fakat hakâik-ı îmaniye ve esâsât-ı Kur’âniye, resmî bir şekilde ve ücret mukabilinde dünya muamelâtı sûretine sokulmaz; belki bir Mevhibe-i İlâhîyye olan o esrar, hâlis bir niyet ile ve dünyadan ve huzûzât-ı nefsâniyeden tecerrüd etmek vesilesiyle o feyizler gelebilir. Hem de sizin o resmî dâireniz dahi, memlekette iken beni vâiz kabûl etti, tâyin etti. Ben o vâizliği kabûl ettim, fakat maaşını terkettim. Elimde vesikam var. Vâizlik, imamlık vesikasiyle heryerde amel edebilirim; çünkü benim nefyim haksız olmuştur. Hem menfîler mâdem iâde edildi, eski vesikalarımın hükmü bâkîdir.
Sâniyen: Yazdığım hakâik-ı îmaniyeyi, doğrudan doğruya nefsime hitab etmişim. Herkesi dâvet etmiyorum. Belki ruhları muhtaç ve kalbleri yaralı olanlar, o edviye-i Kur’âniyeyi arayıp buluyorlar. Yalnız medâr-ı maîşetim için, yeni huruf çıkmadan evvel, haşre dâir bir risalemi tab’ettirdim. Bunu da, bana karşı insafsız eski vâli, o risaleyi tedkik edip, tenkid edecek bir cihet bulamadığı için ilişemedi.