Üçüncü Mes’ele: Benim ba’zı dostlarım, ehl-i dünya bana şüpheli baktıkları için, ehl-i dünyaya hoş görünmek için, benden zâhiren teberri ediyorlar, belki tenkid ediyorlar. Halbuki kurnaz ehl-i dünya, bunların teberrisini ve bana karşı içtinablarını, o ehl-i dünyaya sadâkate değil, belki bir nevi riyaya, vicdansızlığa hamledip, o dostlarıma karşı fena nazarla bakıyorlar.
Ben de derim: Ey âhiret dostlarım! Benim Kur’âna hizmetkârlığımdan teberri edip kaçmayınız. Çünkü, inşâallah benden size zarar gelmez. Eğer faraza musîbet gelse veya bana zulmedilse, siz benden teberri ile kurtulamazsınız. O hal ile, musîbete ve tokata daha ziyâde istihkak kesbedersiniz. Hem ne var ki evhama düşüyorsunuz?
Dördüncü Mes’ele: Şu nefiy zamanımda görüyorum ki : Hodfuruş ve siyaset bataklığına düşmüş ba’zı insanlar, bana tarafgirâne, rakîbâne bir nazarla bakıyorlar. Güya ben de onlar gibi dünya cereyanlariyle alâkadarım.
Hey efendiler! Ben îmanın cereyanındayım. Karşımda îmansızlık cereyanı var. Başka cereyanlarla alâkam yok. O adamlardan ücret mukabilinde iş görenler, belki kendini bir derece mâzur görüyor. Fakat ücretsiz, hamiyet nâmına bana karşı tarafgirâne, rakîbane vaziyet almak ve ilişmek ve eziyet etmek, gâyet fena bir hatâdır. Çünkü : Sâbıkan isbat edildiği gibi, siyaset-i dünya ile hiç alâkadar değilim; yalnız bütün vaktimi ve hayatımı, hakâik-ı îmaniye ve Kur’âniyeye hasr ve vakfetmişim. Mâdem böyledir, bana eziyet verip rakîbâne ilişen adam düşünsün ki o muamelesi zındıka ve îmansızlık nâmına îmana ilişmek hükmüne geçer.
Beşinci Mes’ele: Dünya mâdem fânidir. Hem mâdem ömür kısadır. Hem mâdem gâyet lüzumlu vazîfeler çoktur. Hem mâdem hayat-ı ebediye burada kazanılacaktır. Hem mâdem dünya sahipsiz değil. Hem mâdem şu misafirhâne-i dünyanın gâyet Hakîm ve Kerîm bir Müdebbiri var. Hem mâdem ne iyilik ve ne fenalık, cezasız kalmıyacaktır. Hem mâdem
sırrınca: Teklif-i mâlâyutak yoktur. Hem mâdem zararsız yol, zararlı yola müreccahdır. Hem mâdem dünyevî dostlar ve rütbeler, kabir kapısına kadardır...