Tarihçe-i Hayat | Altıncı Kısım - Emirdağ Hayatı | 460
(453-540)

Yalnız başına gider, bir kaç saat kalır, sonra evine dönerdi. Kırlara çıktığı zaman, çok def’a arkasından takip ettirilirdi. Ba’zan bekçiler, ba’zan jandarmalar takip ederdi. Hatta bir def’a arkasından kurşun attırılmış, fakat isabet etmemiştir. Bir gün bir resmî me’mur, arkasından koşarak, “Dışarı çıkmak yasak! Başına bere koyamazsın, sarık saramazsın!” diye mütehakkîmane ve mütecavizane ifadeler kullanmış. Üstad da geriye dönmüştür. Bu tarz muameleler çoktur.

Üstadın Emirdağ’daki hizmeti ve meşgalesi, başka yerlerde olduğu gibi, yalnız bir vazîfeye münhasır değildi. Gerek Lâhikalardaki mektublardan, gerek ziyaretine gelen dostların ve eski ilim arkadaşları ve talebelerinin ihbarından ve gerekse de kendine yakından alâkadar olan talebe, komşu ve halkların müşahedatından anlaşılıyor ki: Hakka müteveccih, hakîkatten nebean eden müteaddit hizmetleri, vazîfeleri vardı ve her bir günde de bu vazîfelerini ifaya çalışırdı. Hakâik-ı Kur’âniyye nurları olan “Sözler”, “Lem’alar” gibi eserlerini te’lif, tashih ve neşr ile meşgul olmakla beraber kelimat-ı kudret olan masnuat ve mevcudatı seyr ve temaşaya, kitab-ı kâinatı mütalâaya çok müştak idi. Zemin yüzünde yazılan, bahar sahifesinde teşhir edilen rahmet ve hikmetin mucizeli eserlerini, eşcar ve nebatat ve hayvanattaki san’at-ı İlâhîyyenin hârikalarını, simalarında parıldayan tevhid sikkelerini okumağa ziyâdesiyle meftun idi. Böylece, hakâik-i îmaniyyenin, Mârifetullahın nihayetsiz ufuklarında hakkalyakîn mertebesinde kanat açıp geziyordu.

Esasen, Kur’ândan aldığı mesleğinin bir esası, tefekkürdür. Eserlerinde insanı dâima tefekküre sevkeder ve tefekkürü ders verir. İlim ve tefekkür ile kazanılan marifet-i İlâhîyyenin, ruh için kâinat vüs’atinde bir genişlik te’min ettiğini ve


herbir şeyde Sâni-i Vâhide işaretler, delil ve âyetler bulunduğunu ifade eder;



sırrına göre hareket ederdi.


* * *
Dinle
-