Tarihçe-i Hayat | Altıncı Kısım - Emirdağ Hayatı | 463
(453-540)

Emirdağı’nda iken, Ankara’ya Nur hizmeti için gönderdiği bir talebesi, hâl-i âleme bakarak, “Bu insanlar ne zaman Nur hakîkatlarını dinleyecek, kalın zulmet perdeleri nasıl yırtılacak, ma’nevî karanlıklar nasıl izale olacak?” diye ümitsizliğe düşer. Sonra bir gün Emirdağı’na Üstadın yanına döndüğü zaman, o büyük Üstad der: “Vazîfemiz hizmettir. Muvaffak olmak, insanlara kabul ettirmek, Cenâb-ı Hakkın vazîfesidir. Biz vazîfemizi yapmakla mükellefiz. Sen orada: Bu insanlar ne zaman Risâle-i Nur’u dinleyecekler diye ümitsizliğe düşme, merak etme! Kat’iyyen bil ki: Mele-i âlânın hadsiz sâkinleri, bugün Risâle-i Nur’u alkışlıyorlar. Onun için, hiç ehemmiyeti yok. Kıymet, kemiyette değil, keyfiyettedir. Ba’zan bir halis ve fedakâr talebe, bine mukabildir” diyerek ye’sini giderir.

Üstad, kırlara ilk önce yaya olarak çıkardı. Sonra faytonla gezmeğe başlamışdır. Ücretsiz bir gün dahi arabaya bindiği görülmemiştir. Biz kendisine ancak masrafını idare edecek derecede fiatını söyler, “Bunun burada fiatı budur” derdik. Mutlaka bizim söylediğimizden fazlasını bize verir ve “Fiatını vermezsem olmaz. Nasıl mukabilini vermediğim bir lokma hediye beni hasta ediyor, bunun da ücretini vermeliyim ve vermeğe mecbûrum” derdi.

Daha ziyâde bahar, yaz ve güz mevsiminde gezer, kışın da arasıra kıra çıkardı. Emirdağı’nın dört tarafı açıklıktır. Buralarda Nurların tashihine çalıştığı müteaddit dershâneleri vardır. Emirdağı’na yerleşmesinden itibaren dâimî tarassut altında bulunduğundan ve kırlara çıktığı zamanda çok def’a jandarma ve bekçilerle takibedilmesinden dolayı yalnız gezer, yalnız oturur, yalnız çalışırdı. Tâ 1947 senesine kadar böyle devam etti. Yalnız faytonunu idare eden bir talebesi, yolda refakat eder, oturduğu zaman yalnız başına kalırdı. Kırlarda ekseriyetle tashihatla meşgul oluyordu. Bir müddet el yazılarını tashihle vakit geçirirdi. Sonra Isparta ve İnebolu’daki fedakâr talebeleri, birer teksir makinesi elde ederek Nur mecmûalarını çoğaltmaya başladılar. Üstad, bundan sonra tashih için kendisine gelen mecmûaları tashihe başladı. Üstad, Nurların yazılmasına, teksirine çok ehemmiyet verirdi. “Risâle-i Nur, bu asrı ve gelecek asırları tenvir edecek olan bir mucize-i Kur’âniyedir.” deyip, Nur’a âid hizmeti, zamanın en büyük meselesi olarak kabul eder, bu ehemmiyetle davranırdı.

Dinle
-