Tarihçe-i Hayat | Altıncı Kısım - Emirdağ Hayatı | 465
(453-540)

Kadınların şefkat kahramanı olduğunu; bu zamanda, İslâm terbiyesi dâiresinde hareket etmenin elzem olduğunu; yetişen ma’sûm evlâtlarının uhrevî hayatlarından mes’ul ve eğer dindar yetiştirebilirlerse hissedar bulunduklarını, kendisinin çok hasta ve perîşan olup duâ etmelerini istediğini, ihtiyar hanımlara duâ ettiğini, genç hanımlardan da namazını kılanlara duâ edip âhiret hemşiresi kabul edeceğini kısaca söylerdi. Ve zaten fazla konuşmazdı. Mübârek taife-i nisa, Said Nursî’nin yüksek bir ehl-i hak ve hakîkat olduğunu, kalblerinin safvetiyle hissederlerdi.

Üstadın ma’sûm çocuklarla sohbet ve muhaveresi ise; çok ibretli ve saadetlidir. Emirdağı ve civarı köylerinde, yanına gelen ma’sûmlara, büyükler gibi ehemmiyet verip, kalben onlara müteveccih olurdu. “Evlâtlarım! Siz ma’sûmsunuz, daha günahınız yoktur. Ben çok hastayım, bana duâ ediniz, sizin duânız makbuldür. Ben sizi ma’nevî evlâtlarım ve talebelerim olarak duâma dahil ettim” derdi. O çocuklar, gözlerinden akan muhabbet nurlariyle üstadı selâmlarlar; Üstad, gafîl büyüklerden ziyâde, onlara samimî ve ciddî selâm ederdi. Ve “Bunlar istikbalin Nur talebeleridir. Bana olan bu alâka ve teveccühlerinin sebebi ise: Ma’sûm ruhları hissediyor ki; Risâle-i Nur, onların imdadına gelmiş. Ben de o Nurun bir tercümanı olmam hasebiyle, gayr-ı ihtiyarî bu fedakârane muhabbet ve alâkayı gösteriyorlar” derdi.

Üstad, yanına gelen gençlere de; dâima Nur derslerini okumalarını, zamanın ahlâksızlık tehlikelerinden sakınmalarının büyük menfaat ve saadetini onlara telkin ederek, namaz kılmalarının lüzumunu ihtar ederdi. Bu tarzdaki dersinden, belki binlerce gençler intibaha gelmişlerdir.

Yine kırlarda ve yollarda rastladığı me’mur ve işçilere her birisine münasip ders verir, namaz kılmalarının ehemmiyetini söyler ve o zaman dünyevî meşgalelerinin âhiret hesabına geçeceğini telkin ederdi. Bilhassa bu nevi dersi, “Din, terakkiye mânidir” diyenlerin fikirlerinin ancak birer hezeyan olduğunu gösterir. Bilâkis hem o insan için, hem vatan ve millet için îman nuruna mazhar olmak, maddî-ma’nevî saadet ve terakkiyi te’min eder.

Dinle
-