Tarihçe-i Hayat | Altıncı Kısım - Emirdağ Hayatı | 486
(453-540)

Evvelâ: Bâkî bir hakîkat, fâni şahsiyetler üstüne bina edilmez. Edilse, hakîkata zulümdür. Her cihetle kemâlde ve devamda bulunan bir vazîfe, çürümeye ve çürütülmeye ma’rûz ve mübtelâ şahsiyetlerle bağlanmaz; bağlansa, vazîfeye ehemmiyetli zarardır.

Sâniyen: Risâle-i Nur’un tezâhürü, yalnız tercümanının fikriyle veyahut onun ihtiyac-ı ma’nevî lîsaniyle Kur’ândan gelmiş yalnız o tercümanın isti’dâdına bakan feyizler değil; belki o tercümanın muhatabları ve ders-i Kur’ânda arkadaşları olan hâlis ve metin ve sâdık zâtların o feyizleri ruhen istemeleri, ve kabûl ve tasdik ve tatbik etmeleri gibi çok cihetlerle o tercümanın isti’dâdından çok ziyâde o Nur’ların zuhuruna medâr oldukları gibi, Risâle-i Nur’un ve şâkirdlerinin şahs-ı ma’nevîsinin hakîkatını onlar teşkil ediyorlar. Tercümanının da içinde bir hissesi var. Eğer ihlâssızlıkla bozmazsa, bir tekaddüm şerefi bulunabilir.

Sâlisen: Bu zaman, cemaat zamanıdır. Ferdî şahısların dehası, ne kadar hârika da olsalar, cemaatın şahs-ı ma’nevîsinden gelen dehasına karşı mağlûb düşebilir. Onun için, o mübârek kardeşimin yazdığı gibi, Âlem-i İslâm’ı bir cihette tenvir edecek ve kudsî bir dehanın nurları olan bir vazîfe-i îmaniye; biçâre, zaif, mağlûb, hadsiz düşmanları ve onu ihânetle, hakaretle çürütmeye çalışan muannid hasımları bulunan bir şahsa yüklenmez. Yüklense, o kusurlu şahıs ihânet darbeleriyle düşmanları tarafından sarsılsa, o yük düşer, dağılır.

Râbian: Eski zamandanberi çok zâtlar, üstadını veya mürşidini veya muallimini veya reisini kıymet-i şahsiyelerinden çok ziyâde hüsn-ü zan etmeleri, dersinden ve irşadından istifadeye vesile olması noktasında o pek fazla hüsn-ü zanlar bir derece kabul edilmiş. Hilâf-ı vâkıadır diye tenkid edilmezdi. Fakat şimdi, Risâle-i Nur şâkirdlerine lâyık bir üstada muvâfık ulvî mertebe ve fazileti, biçâre, kusurlu bu şahsımda kabûl ettikleri sebebiyle gayret ve şevkleriyle çalışmaları, bu noktada haddimden ziyâde hüsn-ü zanları kabûl edebilir. Fakat, Risâle-i Nur’un şahs-ı ma’nevîsinin malı olarak elimde bulunuyor diye bilmek gerektir.

Dinle
-