Onlara dedim ki: Hem gizli düşmanlarım, hem nefsim, şeytanın telkiniyle zaîf bir damarımı arıyorlar ki, beni onunla yakalayıp Nurlara tam ihlâs ile hizmetime zarar gelsin. En zaîf damar ve dehşetli mâni, hastalık damarıdır. Hastalığa ehemmiyet verildikçe hiss-i nefs-i cisim galebe eder. “Zarurettir, mecbûriyet var” der, ruh ve kalbi susturur. Doktoru müstebid bir hâkim gibi yapar. Ve tavsiyelerine ve gösterdiği ilâçlara itaate mecbûr ediyor. Bu ise, fedakârane ihlâsla hizmete zarar verir. Hem, gizli düşmanlarım da bu zaîf damarımdan istifadeye çalışmışlar ve çalışıyorlar. Nasılki korku ve tama’ ve şân ü şeref cihetinde çalışıyorlar... (Çünkü, insanın en zaîf damarı olan korku cihetinde bir halt edemediler, îdamlarına beş para vermediğimizi anladılar.)
Sonra, insanın bir zaîf damarı, derd-i maişet ve tama’ cihetinde çok soruşturdular; nihayetinde o zaîf damardan bir şey çıkaramadılar. Sonra onlarca tahakkuk etti ki; onların mukaddesatını feda ettikleri dünya malı, nazarımızda hiç ehemmiyeti yok ve çok vukuatlarla onlarca da tahakkuk etmiş. Hatta bu on sene zarfında yüz def’adan ziyâde, resmen, “Ne ile yaşıyor?” diye mahallî hükümetlerden sormuşlar.
Sonra, en zaîf bir damar-ı insâniye olan şân ü şeref ve rütbe noktasında, bana çok elîm bir tarzda, o zaîf damarımı tutmak için; emredilmiş ihânetler, tahkirler, damara dokunduracak işkenceler yaptılar, hiç bir şey’e muvaffak olamadılar. Ve kat’iyyen anladılar ki, onların perestiş ettiği dünyanın şân ü şerefini, bir riyakârlık ve zararlı bir hodfuruşluk biliyoruz. Onların fevkalâde ehemmiyet verdikleri hubb-u cah ve şân ü şeref-i dünyeviyeye beş para ehemmiyet vermiyoruz.. belki onları bu cihette divâne biliyoruz.
Sonra, bizim hizmetimiz itibariyle bizde zaîf damar sayılan, fakat hakîkat noktasında herkesin makbûlü ve her şahıs onu kazanmağa müştak olan ma’nevî makam sâhibi olmak ve velâyet mertebelerinde terakki etmek ve o ni’met-i İlâhîyye’yi kendinde bilmektir ki, insanlara, menfaatten başka hiçbir zararı yok. Fakat, böyle benlik ve enâniyet ve menfaatperestlik ve nefsini kurtarmak hissi galebe çaldığı bir zamanda, elbette sırr-ı ihlâsa ve hiçbir şeye âlet olmamağa bina edilen hizmet-i îmaniye, şahsî makam-ı ma’nevîyeyi aramamak iktiza ediyor. Harekâtında onları istememek ve düşünmemek lâzımdır ki, hakîki ihlâsın sırrı bozulmasın.