Bu tehlike; hem bu vatana, hem hükümete, hem de dindar Demokratlara ve Türkler’e büyük bir tehlikedir ve öyle yapanlar da hakîki Türk değillerdir. Necib Türkler, böyle hatâdan çekinirler. Bu iki tâife herşeyden istifadeye çalışıp, dindar Demokratları devirmeye çalıştıkları ve çalıştırıldıkları, meydandaki âsar ile tahakkuk ediyor. Bu acip tahribata ve bu iki kuvvetli muarızlara karşı, kırk sahabe ile dünyanın kırk devletine karşı meydan-ı muarazaya çıkan ve galebe eden ve bin dört yüz sene zarfında ve her asırda üç yüz, dört yüz milyon şâkirdi bulunan hakîkat-ı Kur’âniyenin sarsılmaz kuvvetine dayanmak ve onun içindeki dünyevî ve uhrevî saadet-i ebediyenin zevklerine o câzibedar hakîkatla beraber nokta-i istinad yapmak, o mezkûr muarızlarınıza ve hem dahil ve hariçteki düşmanlarınıza karşı en lâzım ve elzem ve zarurî bir çâre-i yegânedir. Yoksa, o insafsız dahilî ve haricî düşmanlarınız, sizin bir cinâyetinizi binler yapıp ve eskilerin de cinâyetlerini ilâve ederek, başkaların başına yükledikleri gibi, size de yükleyecekler. Hem size, hem vatana, hem millete telâfi edilmiyecek bir tehlike olur. Cenâb-ı Hak, sizleri, İslâmiyet lehindeki hizmetlerinizde muvaffak ve mezkur tehlikelerden muhafaza eylesin diye, ben ve Nurcu kardeşlerimiz, yapacağınız hizmete ve mezkûr hakîkatı kabul etmenize mukabil duâ etmeye karar vereceğiz.
Üçüncüsü: İslâmiyet’in hayat-ı içtimâîyeye dâir bir kanun-u esasîsi dahi bu Hadîs-i Şerifin
hakîkatıdır. Yâni, hariçteki düşmanların tecâvüzlerine karşı, dahildeki adâveti unutmak ve tam tesanüd etmektir. Hattâ, en bedevî tâifeler dahi bu kanun-u esasînin menfaatini anlamışlar ki; hariçte bir düşman çıktığı vakit, o taife birbirinin babasını, kardeşini öldürdükleri halde; o dahildeki düşmanlığı unutup, hariçteki düşman def’ oluncaya kadar tesanüd ettikleri halde; binler teessüflerle deriz ki; benlikten, hodfüruşluktan, gururdan ve gaddar siyasetten gelen dahildeki tarafgirane fikriyle kendi tarafına şeytan yardım etse, rahmet okutacak, muhalifine melek yardım etse lânet edecek gibi hâdisatlar görünüyor.
Hatta bir sâlih âlim, fikr-i siyasîsine muhalif bir büyük sâlih âlimi tekfir derecesinde gıybet ettiği ve İslâmiyet aleyhinde bir zındığı, onun fikrine uygun ve tarafdar olduğu için hararetle sena ettiğini gördüm ve şeytandan kaçar gibi, otuz beş seneden beri siyaseti terkettim.