Îman ve Küfür | Onüçüncü Söz | 54
(51-68)

Onun terbiyesini bırakan ve zincirinden çıkan daha hiçbir peygamberi (A.S.) tanımaz ve Allah’ı da tanımaz. Ve ruhunda kemalâtı muhafaza edecek hiçbir esasatı bilemez. Çünki peygamberlerin en âhiri ve en büyükleri ve dini ve dâveti, umum nev’-i beşere baktığı için ve mu’cizatça ve dince umuma fâik ve bütün nev’-i beşere bütün hakaikte üstadlık edip, on dört asırda parlak bir surette isbat eden ve nev’-i beşerin medar-ı iftiharı bir zâtın terbiye-i esasiyelerini ve usûl-i dinini terkeden, elbette hiçbir cihette bir nur, bir kemâl bulamaz. Sukut-u mutlaka mahkûmdur.

İşte ey hayat-ı dünyeviyenin zevkine mübtelâ ve endişe-i istikbâl ile istikbâlini ve hayatını te’min için çabalayan bîçareler! Dünyanın lezzetini, zevkini, saadetini, rahatını isterseniz; meşrû dairedeki keyfe iktifa ediniz. O, keyfinize kâfidir. Haricinde ve gayr-ı meşrû dâiredeki bir lezzetin içinde bin elem olduğunu sâbık beyanatta elbette anladınız. Eğer mâzi, yani geçmiş zamanın hâdisatını, sinema ile hâlihazırda gösterdikleri gibi; istikbâldeki ahval dahi, meselâ elli sene sonraki halleri bir sinema ile gösterilse idi, ehl-i sefahet şimdiki güldüklerine yüz binlerce nefrin ve nefret edip ağlayacaktılar. Dünya ve âhirette ebedî ve daimî süruru isteyen, îmân dairesindeki terbiye-i Muhammediyeyi (A.S.M.) kendine rehber etmek gerektir.

Ses Yok