Gâyet kolay, gâyet geniş bir dâirede, gâyet çoklukla halkeder, yapar bir kudretin azamet ve haşmeti içinde beraberlik ve benzeyişlik ve birbiri içinde ve bir tarzda yapılmalariyle vahdetini ve ehadiyetini bize gösterir ve böyle hadsiz mu’cizatı ibraz eden bir fiil-i Rubûbiyete, bir tasarruf-u Hallakıyete müdahale ve iştirak mümkün olmadığını bildirir diye anladım.
Her mü’min gibi benim hüviyet-i şahsiyemi ve mâhiyet-i insaniyemi anlamak isteyenler ve benim gibi olmak arzu edenler daki cem’iyyetinde bulunan enenin, yâni nefsimin tefsirine baksınlar. Ehemmiyetsiz, hakir ve fakîr görünen vücûdum —her mü’minin vücûdu gibi ne imiş, hayat ne imiş, insaniyet ne imiş, İslâmiyet ne imiş, îman-ı tahkikî ne imiş, Mârifetullah ne imiş, muhabbet nasıl olacakmış? Anlasınlar, dersini alsınlar!..
Dördüncü Mertebe-i Nûriye-i Hasbiyye: Bir vakit ihtiyarlık, gurbet, hastalık, mağlubiyet gibi vücûdumu sarsan ârızalar, bir gaflet zamanıma rastgelip şiddetle alâkadar ve meftun olduğum vücûdumu, belki mahlûkatın vücûdlarını “ademe gidiyor” diye elîm bir endişe verirken, yine bu Âyet-i Hasbiyyeye müracaat ettim. Dedi: “Ma’nama dikkat et ve îman dürbiniyle bak!” Ben de baktım ve îman gözüyle gördüm ki: Bu zerrecik vücûdum, her mü’minin vücûdu gibi hadsiz bir vücûdun âyinesi ve nihayetsiz bir inbisat ile hadsiz vücûdları kazanmasına bir vesîle ve kendinden daha kıymetdar bâki, müteaddid vücûdları meyve veren bir kelime-i hikmet bulunduğunu ve mensubiyet cihetiyle bir an yaşaması, ebedî bir vücûd kadar kıymetdar olduğunu ilmel-yakîn ile bildim.
Çünkü şuur-u îman ile bu vücûdum Vâcibü’l-Vücûd’un eseri ve san’atı ve cilvesi olduğunu anlamakla, vahşi evhamdan ve hadsiz firaklardan ve hadsiz müfarakat ve firakların elemlerinden kurtulup; mevcûdâta, husûsan zîhayatlara taalluk eden ef’al ve Esmâ-i İlâhîyye adedince uhuvvet rabıtalariyle münasebet peyda eylediğim bütün sevdiğim mevcûdâta muvakkat bir firak içinde dâimî bir visal var olduğunu bildim.
İşte îman ile ve îmandaki intisâb ile, her mü’min gibi, bu vücûdum dahi hadsiz vücûdların firaksız envârını kazanır; kendi gitse de onlar arkada kaldığından kendisi kalmış gibi memnun olur.