Siracınnûr | Onüçüncü Lema | 112
(108-130)

İşte ey ehl-i îman! Şeytanların bu müdhiş tahribatına karşı en mühim silahınız ve cihâzât-ı tamiriyeniz istiğfardır ve “EÛZÜBİLLÂH” demekle Cenâb-ı Hakk’a ilticadır. Ve kal’anız Sünnet-i Seniyyedir.

BEŞİNCİ İŞÂRET: Cenâb-ı Hak, Kütübü Semaviyede beşere karşı şu Cennet gibi azîm mükâfat ve Cehennem gibi dehşetli mücazatı göstermekle beraber çok irşad, îkaz, ihtar, tehdid ve teşvik ettiği halde; ehl-i îman, bu kadar esbab-ı hidâyet ve istikamet varken hizbü’ş-şeytanın mükâfatsız çirkin zaîf desîselerine karşı mağlub olmaları, bir zaman beni çok düşündürüyordu. Acaba îman varken, Cenâb-ı Hakk’ın o kadar şiddetli tehdidatına ehemmiyet vermemek nasıl oluyor? Nasıl îman gitmiyor?

Sırriyle: Şeytanın gâyet zaîf desîselerine kapılıp Allah’a isyan ediyor. Hatta benim arkadaşlarımdan ba’zıları, yüz hakîkat dersini kalben tasdik ile beraber benden işittiği ve bana karşı da fazla hüsnü zannı ve irtibatı varken, kalbsiz ve bozuk bir adamın ehemmiyetsiz ve riyakârane iltifatına kapıldı, onun lehinde benim aleyhimde bir vaziyete geldi. FESÜBHANALLAH dedim, insanda bu derece sukut olabilir mi? Ne kadar hakîkatsız bir insan idi, diye o biçâreyi gıybet ettim, günaha girdim. Sonra sâbık işâretlerdeki hakîkat inkişaf etti, karanlıklı çok noktaları aydınlattı. O nur ile LİLLAHİ’L-HAMD, hem Kur’ân-ı Hakîm’in azim tergîbat ve teşvikatı tam yerinde olduğunu, hem ehl-i îmanın desâis-i şeytaniyeye kapılmaları, îmansızlıktan ve îmanın zaîfliğinden olmadığını, hem günah-ı kebâiri işleyen küfre girmediğini, hem Mu’tezile mezhebi ve bir kısım Hariciye mezhebi: “Günah-ı kebâiri irtikâb eden, kâfir olur veya îman ve küfür ortasında kalır.” diye hükümlerinde hata ettiklerini, hem benim o biçâre arkadaşım da yüz ders-i hakîkatı bir herifin iltifatına feda etmesi, düşündüğüm gibi çok sukut ve dehşetli alçaklık olmadığını anladım. Cenâb-ı Hakk’a şükrettim, o vartadan kurtuldum.

Ses Yok