Şualar | İkinci Şuâ | 31
(5-43)

İşte, âlemin bu kadar birlikleri ve vahdetleri, Güneş gibi zâhir birtek Vâhid-i Ehad’e işâret ve delâlet eden bir hüccet-i bahiredir. Hem kâinat unsurlarının ve nevilerinin herbirisi bir olmasiyle beraber, zeminin yüzünü ihâta etmesi ve birbirinin içine girmesi ve münâsebetdarane ve belki muavenetkârâne birleşmesi, elbette mâlik ve sâhib ve sâni’lerinin bir olmasına bir alâmet-i zâhiredir.

İkinci Alâmet ve Hüccet ki, “ ” kelimesini intac ediyor. Bütün kâinatta zerrelerden tâ yıldızlara kadar herşeyde kusursuz bir intizam-ı ekmel ve noksansız bir insicam-ı ecmel ve zulümsüz bir mîzan-ı âdilin bulunmasıdır. Evet, kemâl-i intizam, insicam-ı mîzan ise, yalnız vahdetle olabilir. Müteaddid eller birtek işe karışırsa, karıştırır.

Sen gel, bu intizamın haşmetine bak ki; bu kâinatı gâyet mükemmel öyle bir saray yapmış ki, herbir taşı bir saray kadar san’atlı ve gâyet muhteşem öyle bir şehir etmiş ki, hadsiz olan vâridat ve sarfiyatı ve nihayetsiz kıymetdar malları ve erzakı, bir perde-i gaybdan kemâl-i intizamla vakti vaktine umulmadığı yerlerden geliyor.

Ve gâyet ma’nidar öyle mu’cizane bir kitaba çevirmiş ki, herbir harfi yüz satır ve her bir satırı yüz sahife ve her sahifesi yüz bab ve her babı yüz kitab kadar ma’naları ifade eder. Hem bütün babları, sahifeleri, satırları, kelimeleri, harfleri birbirine bakar, birbirine işâret ederler.

Hem sen gel, bu intizam-ı acip içinde şu tanzimin kemâline bak ki; bu koca kâinatı tertemiz medenî bir şehir, belki temizliğine gâyet dikkat edilen bir güzel kasr, belki yetmiş süslü hulleleri birbiri üstüne giymiş bir hur-il în, belki, yetmiş lâtif zînetli perdelere sarılmış bir gül goncası gibi pâk ve temizdir.

Hem sen gel, bu intizam ve nezâfet içindeki bu mîzanın kemâl-i adaletine bak ki, bin derece büyütmekle ancak görülebilen küçücük ve incecik mahlûkları ve huveynatı ve bin def’a küre-i arzdan büyük olan yıldızları ve Güneşleri, o mîzanın ve o terazinin vezniyle ve ölçüsüyle tartılır ve onlara lâzım olan her şeyleri noksansız verilir.

Dinle
-