Beşincisi: Ben Ramazanın feyziyle bu risâlenin nurlarına mazhar olmaklığımla beraber, birkaç cihette halim perişan ve birkaç hastalıkla vücûdum sarsıldığı bir zamanda acele yazılıp, birinci müsvedde ile iktifa edildi. Hem yazdığım vakit, irâde ve ihtiyarım ile olmadığını hissettiğimden, kendi fikrimle tanzim veya ıslah etmeği muvafık görmediğim için bir parça fehmi işkal edecek bir vaziyet aldı. Hem Arabî fıkralar içine çok girdi. Hatta “Birinci Makam” baştan başa Arabî olduğundan içinden çıkarıldı, müstakil yazıldı.
Medâr-ı kusur ve işkal olan bu beş sebeble beraber, bu risâlenin öyle bir ehemmiyeti var ki; İmâm-ı Ali (R.A.) keramat-ı gaybiyesinde bu risâleye, “Âyet-i Kübrâ” ve “Asâ-yı Musa” namlarını vermiş. Risâle-i Nur’un risâleleri içinde buna husûsi bakıp, nazar-ı dikkati celbetmiş (1) “El-Âyet-ül Kübrâ”nın bir hakîki tefsiri olan bu Âyet-ül Kübrâ Risâlesi, Hazret-i İmam’ın (R.A.) ta’birince, “Asâ-yı Musa” nâmında “Yedinci Şua” kitabıdır.
Bu “Yedinci Şua” bir mukaddime ve iki makamdır. Mukaddimesi dört mes’ele-i mühimmeyi; Birinci Makamı, Âyet-i Kübrâ’nın tefsirinden Arabî kısmını; İkinci Makamı, onun bürhanlarını ve tercümesini ve meâlini beyân ederler.
Bu gelen mukaddime lüzumundan fazla îzah edilmekle beraber, bir derece uzun olması ihtiyarsız olmuştur. Demek ihtiyaç var ki, öyle yazdırıldı. Belki de bir kısım insanlar bu uzunu kısa görürler.
Said Nursî
(1): Evet, İmam-ı Ali’nin (R.A) Âyet-ül Kübrâ hakkında verdiği haberi, tam tamına Denizli hâdisesi tasdik etti. Çünkü, bu risâlenin gizli tab’ı hapsimize bir vesile oldu. Ve onun kudsî ve çok kuvvetli hakîkatının galebesi, beraet ve necâtımıza ehemmiyeti bir sebeb oldu. Ve İmam-ı Ali’nin (R.A.) kerâmet-i gaybiyesini körlere de gösterdi ve hakkımızdaki
duâsının kabulünü isbat etti.