Bu âyet-i uzmânın sırrıyla, insanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gayesi; Hâlık-ı Kâinat’ı tanımak ve ona îman edip ibâdet etmektir. Ve o insanın vazife-i fıtratı ve farîza-i zimmeti, mârifetullah ve îman-ı billâhdır ve iz’an ve yakîn ile vücûdunu ve vahdetini tasdik etmektir.
Evet, fıtraten dâimî bir hayat ve ebedî yaşamak isteyen ve hadsiz emelleri ve nihayetsiz elemleri bulunan biçâre insana, elbette o hayat-ı ebediyenin üss-ül esası ve anahtarı olan îman-ı billâh ve mârifetullah ve vesilelerinden başka olan şeyler ve kemâlâtlar o insana nisbeten aşağıdır. Belki, çoğunun kıymetleri yoktur.
Risâle-i Nur’da bu hakîkat kuvvetli bürhanlarla isbat edildiğinden, bu hakîkatı Risâle-i Nur’a havale ederek, yalnız o yakîn-i îmanîyi bu asırda sarsan ve tereddüd veren iki vartayı “Dört Mes’ele” içinde beyân ederiz.
Birinci Vartadan çâre-i necât: İki mes’eledir.
Birinci Mes’ele: Otuz Birinci Mektub’un On Üçüncü Lem’asında tafsilen isbat edildiği gibi, umûmî mes’elelerde isbata karşı nefyin kıymeti yoktur ve kuvveti pek azdır.