Yoksa, irtikâbı çok kolay olan yalnız adem-i kabul ve inkâr ve adem-i tasdik ise cehl-i mutlaktır, hükümsüzlüktür.
Elhâsıl; itikad-ı küfriye, iki kısımdır:
Birisi: Hakâik-i İslâmiyeye bakmıyor. Kendine mahsus yanlış bir tasdik ve bâtıl bir itikad ve hata bir kabuldür ve zalim bir hükümdür. Bu kısım bahsimizden hâriçtir. O bize karışmaz, biz de ona karışmayız.
İkincisi: Hakâik-i îmaniyeye karşı çıkar, muâraza eder. Bu dahi iki kısımdır:
Birisi: Adem-i kabûldür. Yalnız, isbatı tasdik etmemektir. Bu ise bir cehildir, bir hükümsüzlüktür ve kolaydır. Bu da bahsimizden hariçtir.
İkincisi: Kabul-ü ademdir. Kalben, ademini tasdik etmektir. Bu kısım ise bir hükümdür, bir i’tikaddır, bir iltizamdır. Hem iltizamı için nefyini isbat etmeğe mecbûrdur.
Nefiy dahi iki kısımdır:
Birisi: “Has bir mevkide ve husûsi bir cihette yoktur” der. Bu kısım ise isbat edilebilir. Bu kısım da bahsimizden hariçtir.
İkinci kısım ise: Dünyaya ve kâinata ve âhirete ve asırlara bakan îmanî ve kudsî ve âmm ve muhit olan mes’eleleri nefy ve inkâr etmektir. Bu nefiy ise -birinci mes’elede beyân ettiğimiz gibi- hiç bir cihetle isbat edilmez. Belki kâinatı ihâta edecek ve âhireti görecek ve hadsiz zamanın her tarafını temaşa edecek bir nazar lâzımdır, tâ o gibi nefiyler isbat edilebilsin.
İkinci varta ve çâre-i necât: Bu dahi iki mes’eledir:
Birincisi: Azamet ve kibriya ve nihayetsizlik noktasında, ya gaflete veya ma’siyete veya maddiyata dalmak sebebiyle darlaşan akıllar, azametli mes’eleleri ihâta edemediklerinden, bir gurur-u ilmî ile inkâra saparlar ve nefyederler.