Şualar | Yedinci Şuâ | 169
(103-191)

Ve bilhassa Yirminci Mektub’un âhirlerinde

bahsinde ve haşre dâir Yirmi Dokuzuncu Söz’ün “Fâil muktedirdir” bahsinde, Yirmi Dokuzuncu Lem’a-i Arabiyenin

mertebelerinden kudret-i İlâhîyenin isbatında, kat’i bürhanlarla -iki kerre iki dört eder derecesinde- isbat edilmiş.

Onun için, îzahı onlara havale etmekle beraber, bir fihriste hükmünde bu sırrı açan esasları ve delilleri icmalen beyân ve onüç basamak olarak “On üç sırra” işâret etmek istedim. Birinci ve ikinci sırları yazdım. Fakat, maatteessüf hem maddî, hem ma’nevî iki kuvvetli mâni, beni şimdilik mütebâkisinden vazgeçirdiler.

Birinci Sır: Bir şey zâtî olsa, onun zıddı o zâta ârız olamaz. Çünkü: “İçtima-üz-zıddeyn” olur, o da muhâldir. İşte bu sırra binâen, mâdem kudret-i İlâhîyye zâtiyedir ve Zât-ı Akdes’in lâzım-ı zarurîsidir. Elbette o kudretin zıddı olan acz, o Zât-ı Kadir’e ârız olması mümkün olmaz. Ve mâdem bir şeyde mertebelerin bulunması, o şeyin içinde zıddının tedahülü iledir. Meselâ: Ziyanın −kavî ve zaîf gibi− mertebeleri, zulmetin müdahalesi ile ve hararetin −ziyâde ve aşağı− dereceleri, soğuğun karışması ile ve kuvvetin −şiddet ve noksan− miktarları, mukavemetin karşılaması ve mümânaatıyladır. Elbette o kudret-i Zâtiye’de mertebeler bulunmaz. Bütün eşyayı, bir tek şey gibi îcad eder. Ve mâdem o kudret-i zâtiyede mertebeler bulunmaz ve za’f ve noksan olamaz, elbette hiçbir mâni onu karşılayamaz ve hiçbir îcad ona ağır gelmez. Ve mâdem hiçbir şey ona ağır gelmez, elbette Haşr-i A’zamı bir bahar kadar kolay ve bir baharı bir ağaç kadar sühûletli ve bir ağacı bir çiçek kadar zahmetsiz îcad ettiği gibi; bir çiçeği bir ağaç kadar san’atlı, bir ağacı bir bahar kadar mu’cizatlı ve bir baharı bir haşir gibi cemiyetli ve hârikalı halkeder ve gözümüzün önünde halkediyor.

Dinle
-