Hem
ferman etmesiyle, yâni: “Kıyamet ve haşrin işi ve yapılması gözünü kapayıp, hemen açmak kadardır; belki daha yakındır.” der.
Hem
âyetiyle, yâni: “Ey insanlar!. Sizin îcad ve ihyanız ve haşr ve neşriniz, birtek nefsin ihyası gibi kolaydır. Kudretime ağır gelmez” meâlinde bulunan şu üç âyetin sırrıyla, aynı emir ile, aynı kolaylıkla bütün ins ve cinleri ve hayvanı ve ruhanî ve melekleri haşr-i ekberin meydanına ve mîzan-ı a’zamın önüne getirir. Bir iş bir işe mâni olmaz. Üçüncü ve dördüncüden tâ onüçüncü sırra kadar, arzuma muhalif olarak başka vakte talik edildi.
DÖRDÜNCÜ HAKÎKAT: Mevcûdâtın vücûtları ve zuhurları, beraberlik ve birbiri içinde birlik ve birbirine benzemeklik ve birbirinin misal-i musağğarı ve nümûne-i ekberi ve bir kısım küll ve küllî ve diğer kısım onun cüz’leri ve ferdleri ve birbirine sikke-i fıtratta müşabehet ve nakş-ı san’atta münâsebet ve birbirine yardım etmek ve birbirinin vazife-i fıtriyesini tekmil etmek gibi, çok cihet-ül vahdet noktalarında; bedahet derecesinde tevhidi ilân ve sâni’lerinin vâhid olduğunu isbat etmek ve kâinatın rubûbiyet cihetinde, tecezzi ve inkısam kabul etmez bir küll ve küllî hükmünde bulunduğunu izhar etmektir.
Evet meselâ: Her baharda, nebâtâttan ve hayvanâttan dört yüz bin nev’in hadsiz efradlarını, beraber ve birbiri içinde, bir anda ve bir tarzda, yanlışsız, hatasız, kemâl-i hikmet ve hüsn-ü san’atla îcad etmek ve idare ve iâşe etmek.. hem kuşların misal-i musağğarları olan sineklerden tâ nümûne-i ekberleri olan kartallara kadar hadsiz efradlarını yaratmak ve hava âleminde, seyahat ve yaşamalarına yardım eden cihâzâtı verip gezdirmek ve havayı şenlendirmekle beraber, yüzlerinde mu’cizane birer sikke-i san’at ve cisimlerinde müdebbirâne birer hâtem-i hikmet ve mâhiyetlerinde mürebbiyane birer turra-i ehadiyet koymak.. hem zerrât-ı taamiyeyi hüceyrât-ı bedeniyenin imdadına ve nebâtâtı hayvânâtın imdadına ve hayvânâtı insanların yardımına ve umum vâlideleri iktidarsız yavruların muâvenetine hakîmâne, rahîmane koşturmak, göndermek: