Şualar | Yedinci Şuâ | 178
(103-191)

Ve mâdem bin seneden beri îman ve Kur’ân aleyhinde teraküm eden Avrupa feylesoflarının itirazları ve şübheleri yol bulup ehl-i îmana hücum ediyor. Ve bir saadet-i ebediyenin ve bir hayat-ı bâkiyenin ve bir Cennet-i dâimenin anahtarı, medârı, esâsı olan erkân-ı îmaniyeyi sarsmak istiyorlar. Elbette her şeyden evvel îmanımızı taklidden tahkike çevirip kuvvetlendirmeliyiz.

Öyle ise, haydi ileri! Gel, bulduğumuz birer dağ kuvvetindeki bu yirmi dokuz mertebe-i îmaniyeyi namazın mübârek tesbihatının mübârek adedi olan otuzüç mertebesine iblağ etmek fikriyle, bu ibretgâhın bir üçüncü menzilini daha görmek için

’in anahtarı ile zîhayat âlemindeki idâre ve iâşe-i rabbânîyenin kapısını çalmalıyız ve açmalıyız diyerek, mahşer-i acaib ve mecma-i garâib olan bu üçüncü menzilin kapısını istirhamla çaldı,

ile açtı. Üçüncü menzil göründü. Girdi, gördü ki: “Dört hakîkat-ı muazzama ve muhita” o menzili ışıklandırıyorlar ve Güneş gibi tevhidi gösteriyorlar.

BİRİNCİ HAKÎKAT: “Fettahiyet” hakîkatıdır. Yâni: Fettâh isminin tecellisiyle basit bir maddeden ayrı ayrı, çeşit çeşit, hadsiz muntazam sûretlerin, beraber, her tarafta bir anda, bir fiil ile açılmasıdır. Evet, nasılki umum kâinatın bağistanında ayrı ayrı hadsiz mevcûdâtı; çiçekler misillü, Fettâh ismiyle her birisine münasib bir tarz-ı muntazam ve bir şahsiyet-i mümtâze Kudret-i Fâtıra açmış, vermiş. Aynen öyle de, fakat daha mu’cizatlı olarak; zemin bahçesinde dört yüz bin enva-ı zîhayata dahi, −her birisine− gâyet san’atlı ve hikmetli bir sûret-i mevzûne ve müzeyyene ve mümtaze vermiş.

Dinle
-