Şualar | OnBirinci Şuâ | 227
(205-299)

Meselâ: İnsanın bin cihâzâtına takılan hikmetlerinden yalnız bir küçük çekirdek kadar kuvve-i hâfızasında bütün tarihçe-i hayatını ve ona temas eden hadsiz hâdisatı o kuvvecikte yazıp, onu bir kütübhâne hükmüne getirip ve insanın haşirde muhakemesi için neşir olacak olan defter-i a’mâlinin bir küçük senedi olarak her vakit hatırlatmak sırrı ile her insanın eline vererek dimağının cebine koyan bir ezelî hikmet ve bütün masnuatta gâyet hassas mîzanlar ile âzâlarını yerleştiren, mikroptan gergedana, sinekten simurga kuşuna, bir çiçekli nebâttan milyarlar, trilyonlarla çiçekler açan bahar çiçeğine kadar, israfsız ölçülerle bir tenasüb, bir muvazene, bir intizam ve bir cemâl içinde masnuatı bir hüsn-ü san’at yapan ve her zîhayatın hukuk-u hayatını kemâl-i mîzanla veren; iyiliklere güzel neticeler ve fenâlıklara fenâ neticeler verdiren ve Âdem (A.S) zamanından beri tâgi ve zâlim kavimlere vurduğu tokatlarla kendini pek kuvvetli ihsas ettiren bir adâlet-i sermediye, elbette ve hiç şübhe getirmez ki: Güneş gündüzsüz olmadığı gibi; o hikmet-i ezeliye, o adâlet-i sermediye âhiretsiz olmazlar ve ölümde en zâlimlerin ve en mazlumların bir tarzda gitmelerindeki akibetsiz bir dehşetli haksızlığa, adâletsizliğe ve hikmetsizliğe hiçbir veçhile müsaade etmezler diye “Hakîm” ve “Hakem” ve “Adl” ve “Âdil” isimleri bizim sualimize kat’i cevab veriyorlar.

Hem mâdem bütün zîhayat mahlûkların, elleri yetişmediği ve iktidarları dâiresinde olmayan bütün hâcâtlarını, bütün fıtrî matlablarını bir nevi duâ bulunan isti’dâd-ı fıtrî ve ihtiyac-ı zarurî dilleriyle istedikleri vakitte, gâyet rahîm ve işitici ve şefkatli bir dest-i gaybî tarafından verildiğinden ve ihtiyarî olan daavat-ı insaniyenin, husûsan havasların ve nebilerin duâlarının on adedden altı-yedisi hilaf-ı âdet makbul olmasından kat’i anlaşılıyor ki: Her dertlinin âhını, her muhtacın duâsını işiten ve dinleyen bir Semî-i Mucîb perde arkasında var, bakar ki; en küçük bir zîhayatın en küçük bir ihtiyacını görür ve en gizli bir âhını işitir, şefkat eder, fiilen cevab verir, memnun eder. Elbette ve her halde hiçbir şübhe ihtimali kalmaz ki:

Dinle
-