Bir Lâtife: Bu sabah, yanımdaki jandarma koğuşundan biri beni çağırdı, pencereye çıktım. Dedi: “Bizim kapımız kendi kendine kapandı, ne yapıyoruz açılmıyor.” Ben de dedim: “Size işârettir ki; nöbetdar olduğunuz ve üstlerinden kapı kapattığınız adamlar içinde sizin gibi ma’sûmlar var. Hatta on seneden beri görmediğim bir kardeşimle bir dakika görüşmek bahânesiyle bana ihânet ve başka bahâne ile dış kapımızın ikincisini dahi kapadılar. Onun cezası olarak, sizin kapınız dahi kapandı.”
Said Nursî
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Size dün yazdığım lâtifenin üç zarâfeti var:
Birincisi: İstikbâlde gelecek mübârek heyetin şahs-ı ma’nevîsinin bir mümessili olmasından, o şahs-ı ma’nevînin sırriyle ve bereketiyle sürgülü kapı kendi kendine açıldığı gibi, yine o tahakkuk edip vücûda gelmiş mübârek hey’etin bir mümessilinin on sene sonra yarım dakika benimle görüşmesi sebebiyle bana hiddet edildi. Ben de hiddet ettim, “Kapıları kapansın” tekrar eyledim. Aynı günün gecesinin sabahında -hiç vuku bulmamış- kendi kendine nöbetçilerin kapıları kapandı, iki saat açılmadı.
İkinci Zarafeti: Ben bir pusula müdde-i umuma müdürle göndermiştim, içinde demiştim: Ben tecriddeyim, kimse ile görüşemiyorum, görüşsem de bu şehirde kimseyi tanımıyorum. Buranın belediyesi birisiyle ilâ âhir... Sonra müddeiumûmî demiş: “O tecridde mi?” Müdür demiş: “Yok.” İkisi bana itiraz etmişler. Aynı gün, yarım meczub ve yarım akraba biri yarım dakika benim ile görüşmesi yüzünden öyle bir vaziyet gösterildi ki, hiçbir tecridde olmamış. Bana itirazları yüzlerine çarptı.
Üçüncüsü: Komşudaki haylaz gençlerin kapıda gürültüleri akşam yatsı ortasında bana zarar ederdi, fakat az idi. O kapıyı da aynı gün bir bahâne ile kapattılar.