Elhak o dâire, o hey’et; altı-yedi senede yirmi-otuz sene kadar fatihâne iş görmüşler, parlak kalemlerinin yadigârları gibi, onların hizmetleri yine tevakkuf etmez; onların bedeline, onların defter-i a’mallerine hasenat yazdırıyor. Hatta “Hizb-i Nurî”nin öyle bir kuvvetli fütühatı var ve öyle ehemmiyetli yerlere girmiş ki, onu neşredenler mütemadiyen çalışıyorlar hükmündedir. Ben, pek çok çalışmış ve çalışkan Hâfız Mustafa’yı da evvelki zât gibi dışarıda zannederdim, yalnız bir def’a “O da buradadır.” işittim; belki başka Mustafa’dır diye teselli buluyordum.
Aziz kardeşlerim!
Ben, bu sabah tesbihatta Hâfız Tevfik’e acıdım. Bu iki def’adır zahmet çekiyor tahattur ettim. Birden hatıra geldi: Onu tebrik et! O, kendini faidesiz bir ihtiyat ile Risâle-i Nur’daki çok ehemmiyetli makamından ve büyük hissesinden bir derece çekmek isterdi. Fakat hizmetinin kudsiyeti ve azameti, onu yine o büyük hisseye ve pek büyük sevaba muvaffak eyledi. Az bir sıkıntı ve geçici bir küçük zahmet ile böyle bir şeref-i ma’nevîden geri kalmamak gerektir.
Evet kardeşlerim! Mâdem herşey gidiyor ve gittikten sonra eğer lezzet ve keyf ise, boşu boşuna gider, bir hasret kalır; eğer sıkıntı ve zahmet ise, hem dünyevî ve uhrevî, hem böyle bir kudsî hizmet noktasında öyle bir lezzetli faideler var ki, o zahmeti hiçe indirir. İçinizde biri müstesna, en ihtiyarı ve en ziyâde başına sıkıntılar toplanan benim. Sizi te’min ederim; tam bir sabır ve şükür ve tahammül ile halimden memnunum. Musîbete şükür ise, Musîbetteki sevab ve uhrevî ve dünyevî faideleri içindir.
Aziz kardeşlerim!
“Meyve”nin mes’elelerinin tekmil edilmesine meydan vermiyen mânilerin zevali ile inşâallah yine başlanacak ki; birisi, soğuk; birisi, masonların onun kuvvetinden dehşet almalarıdır.