Çünkü böyle pek ağır şerâit altında îman kurtarmak hizmeti, herşeyin fevkindedir. Şahsî makamlar ve hüsn-ü zanların ilâve ettikleri meziyetler, böyle dağdağalı, sarsıntılı hallerde hüsn-ü zanlarını kırmakla muhabbetleri azalır ve meziyet sâhibi dahi onların nazarlarında mevkiini muhafaza etmek için tasannu’a ve tekellüfe ve sıkıntılı vakara mecbûriyet hisseder. İşte hadsiz şükür olsun ki, bizler böyle soğuk tekellüflere muhtaç olmuyoruz.
Said Nursî
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Bütün ruh ve kalb ve aklımla sizin leyâli-i aşerenizi tebrik ederiz. Bizim şirket-i ma’nevîyemizde büyük kazançlar edeceklerini rahmet-i İlâhîyeden niyaz ederiz. Bu gece rü’yamda yanınıza gelmiş, imam olarak namaz kılacağım halinde uyandım. Benim tecrübelerimle rü’yanın ta’biri çıkacağı zamanda, Sava ve Homa kahramanlarından iki kardeşimiz rü’yayı ta’bir etmek için umumunuz nâmına geldiler. Ben de umumunuzu görmek gibi mesrur oldum.
Kardeşlerim! Gerçi bu vaziyet, hem muvafığa ve bir kısım me’murlara Risâle-i Nur’a karşı bir çekinmek, bir ürkmek vermiş, fakat bütün muhaliflerde ve dindarlarda ve alâkadar me’murlarda bir dikkat bir iştiyak uyandırıyor. Merak etmeyiniz, o nurlar parlayacaklar. (Hâşiye)
Said Nursî
Hâşiye: Ey kardeş! Dikkat buyur. Denizli hapsinde, bütün esbab-ı âlem zâhiren Üstadın aleyhinde, i’dam hükümleriyle mahkemeye verilmişken, Üstad diyor: “Merak etmeyiniz kardeşlerim, o Nurlar parlayacaklar.” Bu söz, bak nasıl tahakkuk etti.
Talebeleri