Sabri’nin ta’biri ve istihracıyla, Sûre-i işâretine muvafık olarak Risâle-i Nur, Anadolu’yu Cebel-i Cudi’de sefine gibi ve Isparta ve Kastamonu’yu âfât-ı semâviye ve arziyeden muhafazalarına bir vesile olduğunu ve Risâle-i Nur’a ilişmesinler, yoksa yakından bekleyen âfetler geleceklerini bilsinler, akıllarını başlarına alsınlar. Bu musîbetten biraz evvel tekrar ile söylüyordum, size de o mektublar gönderilmişti. Şimdi aldığım haber: Kastamonu, civarı, kal’ası, Risâle-i Nur’un matemini tutmuş gibi ağlamış ve zelzele ile sıtma tutmuş, inşâallah yine Risâle-i Nur’a kavuşacak ve gülecek ve şükredecek.
Size evvelki gün iki kıymetli kazancımızı yazmıştım. İkincide yüzer lîsanla duâ ve tesbihat, ilâ âhir demiştim. Noksan var. Sahihi: Her birimiz derecesine göre yüzer lîsanla, ilâ âhir...
Hem ben pek çok alâkadar olduğum Sava köyünden çok muhterem bir ihtiyar ile ellerimiz birbiriyle kelepçe edilip geldiğimiz, beni pek çok memnun edip, bununla o mübârek köyün bana şiddet-i alâkasını anladım. O kardeşime ayrıca selâm ederim.
Aziz kardeşim!
bu âyet dahi
işâretine işâret eder ki; kâfirlerin bu kadar tahribatları ve harbleri faidesiz ve hasârât içerisinde ayn-ı zarar oldu. işâretinde Risâle-i Nur’a bir îma bulunması remziyle, bu âyet dahi remzen bin üç yüz altmış Rûmî tarihi olan bu senede münafıklar ve küfre düşenler Risâle-i Nur’a ilişecekler, fakat hasârât ederler. Çünkü zelzele ve harb gibi belâların ref’ine bir sebeb, Risâle-i Nur’dur. Onun tâtili belâları celbeder diye bir gizli îma olabilir.
Said Nursî