Ben anladım ki, bunların hücumundan kurtulmak çâremiz yoktu, ne yapsaydık onlar hücumu yapacak idiler. Biz sabır ve şükür ve kazaya rıza ve kadere teslim ile mukabele ederek tâ inâyet-i İlâhîye imdâdımıza gelinceye kadar, az zamanda ve az amelde pek çok sevab ve hayrat kazanmağa çalışmalıyız.
Oradaki kardeşlerimizin selâmetlerine duâlar ediyoruz.
Said Nursî
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Bu dünyanın hayatı pek çabuk değişmesine ve zevaline ve fenâ ve fâni, akibetsiz lezzetlerine ve firak ve iftirak tokatlarına karşı bir ehemmiyetli medâr-ı teselli ise, samimî dostlar ile görüşmektir. Evet, ba’zan bir tek dostunu bir-iki saat görmek için, yirmi gün yol gider ve yüz lirayı sarfeder. Şimdi bu acib, dostsuz zamanda samimî kırk-elli dostunu birden bir-iki ay görmek ve Allah için sohbet etmek ve hakîki bir teselli alıp vermek; elbette başımıza gelen bu meşakkatler ve zayiat-ı maliye, ona karşı pek ucuz düşer... ehemmiyeti kalmaz. Ben kendim, buradaki kardeşlerimden on sene firaktan sonra bir tekini görmek için bu meşakkati kabul ederdim. Teşekki kaderi tenkid ve teşekkür kadere teslimdir.
Sizi te’min ederim ki; şimdi ecel gelse ölsem, kemâl-i rahat-ı kalble karşılayacağım. Çünkü içinizde kuvvetli, metin, genç çok Saidler bulunduğuna ve bu biçâre, ihtiyar, hasta, zaîf Said’den çok ziyâde Risâle-i Nur’a sâhib ve vâris ve hâmi olacaklarına kanaatım geliyor. Nazif’in puslasında isimleri yazılan ve te’sirli bir sûrette kuvve-i ma’nevîyeyi takviye eden zâtlara çok minnetdar ve çok müferrah oldum. Zâten ben onların böyle olacaklarını tahmin ederdim. Cenâb-ı Hak onları muvaffak ve başkalara da hüsn-ü misal eylesin, âmîn!