Şualar | OnÜçüncü Şuâ | 344
(323-383)

Evet biz bir cemiyetiz ve öyle bir cemiyetimiz var ki; her asırda üç yüz milyon dâhil mensubları var ve her gün beş def’a o mukaddes cemiyetin prensipleriyle kemâl-i hürmetle alâkalarını ve hizmetlerini gösteriyorlar ve

kudsî proğramiyle bir birinin yardımına duâlariyle ve ma’nevî kazançlariyle koşuyorlar.

İşte biz, bu mukaddes ve muazzam cemiyetin efradındanız; ve husûsi vazifemiz de Kur’ânın îmanî hakîkatlarını tahkikî bir sûrette ehl-i îmana bildirip onları ve kendimizi i’dâm-ı ebedîden ve dâimî haps-i münferidden kurtarmaktır. Sâir dünyevî ve siyasî ve entrikalı cemiyet ve komitelerle münâsebetimiz yoktur ve tenezzül etmeyiz.

* * *

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Ben bu fecirde herbirinize karşı tam bir acımak hissettim. Birden “Hastalar Risâlesi” hatıra geldi, teselli verdi.

Evet, (bu musîbet dahi içtimaî bir nevi hastalıktır.) O risâledeki ekser îmanî devalar, bunda da vardırlar. Hususan Erzurum’daki mübârek hastaya söylediğim gibi, bu saatten evvel bütün musîbet zamanının elemi gitmiş; hem sevabı, hem hayrı, hem dünyevî ve uhrevî ve îmanî ve Kur’ânî faideleri kalmış. Demek o geçici birtek musîbet, dâimî ve müteaddid ni’metlere inkılâb etmiş. Gelecek zaman ise şimdilik yok olmasından, onda devam edecek musîbetin şimdilik elemi yok. Tevehhüm ile yoktan elem almak, rahmet ve kader-i İlâhîyeye itimadsızlıktır.

Sâniyen: Şimdi zemin yüzünde ekser beşer; maddî ve ma’nevî kalben, ruhen, fikren musîbetlerle giriftardır. Bizim musîbetimiz, onlara nisbeten hem gâyet hafiftir, hem kârlıdır. Hem kalb, hem ruh için; hem îman, hem selâmet ve sıhhat lezzetleri var.

Dinle
-