Hem burada kısmetimizi almak, yemek; kader-i İlâhî tayin etmişti. Adalet-i rahmet bizi toplattırdı, çoluk çocuk Rezzak-ı Hakîkilerine emanet edildi, muvakkaten o nezaret vazifesinden mezuniyet verdi. Nasılki bir gün bütün bütün elini çektirecek, azledecek. Mâdem hakîkat budur,
deyip teslim ile şükretmeliyiz.
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Ben gerçi sizinle sûretâ görüşemiyorum, fakat sizin yakınınızda ve beraber bir binada bulunduğumdan çok bahtiyarım ve müteşekkirim ve ihtiyarım olmadan ba’zan lüzumlu tedbirler ihtar edilir. Ezcümle birisi: Yanımdaki koğuşa masonlar tarafından hem yalancı, hem casus bir mahbus gönderilmiş. Tahrib kolay olmasından −hususan böyle haylaz gençlerde− o herif bana çok sıkıntı vermesi ve o gençleri ifsad etmesi ile bildim ki: Sizlerin irşad ve ıslahlarınıza karşı, zındıka ifsâda ve ahlâkları bozmağa çalışıyor. Bu vaziyete karşı gâyet ihtiyat ve mümkün olduğu kadar eski mahbuslardan gücenmemek ve gücendirmemek ve ikiliğe meydan vermemek ve i’tidal-i dem ve tahammül etmek ve mümkün olduğu derecede bizim arkadaşlar uhuvvetlerini ve tesânüdlerini tevâzu ile ve mahviyetle ve terk-i enâniyetle takviye etmek gâyet lâzım ve zarurîdir. Dünya işleriyle meşgul olmak beni incitiyor, sizin dirayetinize itimad edip zaruret olmadan bakamıyorum.
Said Nursî
Kardeşlerim!
Her ihtimâle karşı bu sabah ihtâr edilen bir mes’eleyi beyân etmek lâzım geldi. Bizim, Kur’ândan aldığımız hakîkatlar; Güneş, gündüz gibi şek ve şübhe ve tereddüdü kaldırmadığını yirmi seneden beri “Acaba zındık feylesoflar buna karşı ne diyecekler ve dayandıkları nedir?” diye nefsim ve şeytanım çok araştırdılar. Hiçbir köşede bir kusur bulamadıklarından sustular.