Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Sâir yerlere nisbeten en sıkıntılı ve en soğuk olan bu hapsin zahmet ve meşakkatini çeken, elbette bu hapsin sebebinde derecesine göre bir kaçınmak meyli olacak. Fakat onun zâhirî sebebi olan Risâle-i Nur’un o zahmet çekenlere kazandırdığı îman-ı tahkikî ve îman-ı tahkikî ile hüsn-ü hatime ve şirket-i ma’nevîye ile yüzer adam kadar a’mal-i sâliha o acı zahmeti tatlı bir rahmete çevirdiğinden, bu iki neticenin fiatı, sarsılmaz bir sadakat ve sebatkârlıktır. Onun için, pişman olmak ve vazgeçmek, büyük bir hasârâttır. Şâkirdlerin dünya ile alâkası olmayan veya pek az bulunanları için bu hapis daha hayırlıdır, bir cihette hürriyet yeridir. Ve alâkası bulunan ve idaresi yerinde olanlara, sarfedilen paraları muzâaf sadakalara ve geçirilen ömür saatleri muzâaf ibâdetlere çevirmesinden, şekvâ yerine şükür etmeleri iktiza ediyor. Ve fakir ve zaîf kısmı ise; zâten hapsin hâricinde onlara faidesiz sevablar, mes’ûliyetli meşakkat verdiğinden, bu hayırlı, çok sevablı, mes’uliyetsiz ve arkadaşlarının mütekabil tesellileriyle hafifleşen meşakkat, onlar için medâr-ı şükrandır.
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Kastamonu’da ehl-i takvâ bir zât, şekvâ tarzında dedi: “Ben sukut etmişim. Eski hâlimi ve zevkleri ve nurları kaybetmişim.” Ben de dedim: Belki terakki etmişsin ki, nefsi okşayan ve uhrevî meyvesini dünyada tattıran ve hodbinlik hissini veren zevkleri, keşifleri geri bırakıp, daha yüksek makama, mahviyet ve terk-i enâniyet ve fâni zevkleri aramamak ile uçmuşsun. Evet, bir ehemmiyetli ihsân-ı İlâhî; ihsânını, enâniyetini bırakmayana ihsas etmemektir.. tâ ucb ve gurura girmesin.
Kardeşlerim!
Bu hakîkata binâen, bu adam gibi düşünen veya hüsn-ü zannın verdiği parlak makamları nazara alan zâtlar, sizlere bakıp içinizde mahviyet ve tevâzu ve hizmetkârlık kisvesiyle görünen şâkirdleri âdi, âmi adamlar görür ve der: “Bunlar mı hakîkat kahramanları ve dünyaya karşı meydan okuyan? Heyhat! Bunlar nerede, evliyaları bu zamanda âciz bırakan bu kudsî hizmet mücahidleri nerede?” diyerek dost ise inkisar-ı hayâle uğrar, muârız ise kendi muhalefetini haklı bulur.
Said Nursî