Aziz, sıddık kardeşlerim!
Eski zamanda bir şeyhin müridleri pek çok olmasından, o memleketin hükümeti siyasetçe telâş edip onun cemâatini dağıtmak istemiş. O zât, hükümete demiş: “Benim yalnız bir buçuk müridim var, başka yok. İsterseniz tecrübe edeceğiz.” O zât, bir yerde çadır kurdu, kendi binler müridlerini oraya toplattı. O da emretti: “Ben bir imtihan yapacağım. Her kim benim müridim ise ve emri kabul etse, Cennet’e gidecek.” Çadıra birer birer çağırdı. Gizli bir koyun kesti; güya has bir müridini kesti, Cennet’e gönderdi. O kanı gören binler müridler daha hiç biri şeyhi dinlemedi, inkâra başladılar. Yalnız bir adam dedi: “Başım fedâ olsun.” Yanına gitti. Sonra bir kadın dahi gitti, başkalar dağıldılar. O Zât, hükümet adamlarına dedi: “İşte benim bir buçuk müridim bulunduğunu gördünüz.”
Cenâb-ı Hakk’a yüz binler şükürler olsun ki; Risâle-i Nur, Eskişehir imtihan ve mahkemesinde, şâkirdlerinden yalnız bir buçuk kaybetti. O eski şeyhin aksine olarak Isparta ve civar kahramanlarının himmetiyle o zâyi’ olan bir buçuk adam yerine on bin ilâve oldu. İnşâallah, bu imtihanda dahi hem şark, hem garbın kahramanlarının himmetleriyle, çokları kaybedilmeyecek ve bir giden yerine on girecek.
Bir zaman, müslim olmayan bir zât, tarîkattan hilâfet almak için bir çâre bulmuş ve irşada başlamış. Terbiyesindeki müridleri terakkiye başlarken, birisi keşfen mürşidlerini gâyet sukutta görmüş. O zât ise ferasetiyle bildi, o müridine dedi: “İşte beni anladın.” O da dedi: “Mâdem senin irşadın ile bu makamı buldum, seni bundan sonra daha ziyâde başımda tutacağım.” diye Cenâb-ı Hakk’a yalvarmış, o biçâre şeyhini kurtarmış; birdenbire terakki edip bütün müridlerinden geçmiş, yine onlara mürşid-i hakîki kalmış. Demek ba’zan bir mürid, şeyhinin şeyhi oluyor. Ve asıl hüner, kardeşini fena gördüğü vakit onu terketmek değil, belki daha ziyâde uhuvvetini kuvvetleştirip ıslahına çalışmak, ehl-i sadâkatın şe’nidir. Münafıklar, böyle vaziyetlerde kardeşlerin tesânüdünü ve birbirine karşı hüsn-ü zanlarını bozmak için derler: “İşte o kadar ehemmiyet verdiğin zâtlar; âdi, âciz insanlardır.” Her ne ise, musîbette gerçi çok zararımız var, fakat umum âlem-i İslâmı alâkadar edecek bir keyfiyet, bir vaziyet olmasından pek çok ucuz olarak pek büyük kıymeti var. Buna benzer vukua gelen hâdiseler, ya siyâset-i diniye veya başka sebebler ile umum âlem-i İslâm nâmına olamadılar.