Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Sizin hapis meyveleriniz, benim nazarımda firdevs meyveleri gibi hoştur, kıymetlidir. Benim sizler hakkında büyük ümidlerimi ve dâvalarımı tasdik ve tahkik ettiği gibi, tesânüdün kuvvetini pek güzel gösterdi. O mübârek kalemler birleştikçe, üç-dört eliflerin birleşmesi gibi üç-dört yüz kıymetini bu kadar ağır tazyikat altında izhâr eyledi. Ve bu müşevveş şerâit içinde vahdetinizi muhafaza eden halet-i ruhiye, dünkü dâvamı isbat ediyor. Evet -temsilde hata yok- nasılki büyük bir veli, küçük bir ashab kadar hizmet-i İslâmiyede Ehl-i Sünnetce mevki almadığı gibi, aynen öyle de: “Bu zamanda hizmet-i îmaniyede hazz-ı nefsini bırakıp ve mahviyet ile tesânüd ve ittihadı muhafaza eden bir hâlis kardeşimiz, bir veliden ziyâde mevki alıyor.” diye kanâatım gelmiş ve siz dâima bu kanaatımı takviye ediyorsunuz. Cenâb-ı Hak, sizlerden ebediyen râzı olsun, âmîn!
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
“Meyve Risâlesi” çok ehemmiyetli ve çok kıymetlidir. Ümid ederim, bir zaman büyük fütühat yapacak. Sizler tam kıymetini anlamışsınız ki, bu dershâneyi derssiz bırakmadınız. Ben, kendi hesabıma derim: Bu kadar zahmet ve masrafımızın meyvesi; yalnız bu risâle ve “Müdâfaa Risâlesi” ve sizler ile beraber bir yerde bulunmak dahi olsa; o masraf, o zahmeti hiçe indirir ve bu musîbetin on mislini de çeksem yine ucuz düşer.
Çok tecrübelerle ve bilhassa bu sıkı ve sıkıntılı hapiste kat’i kanaatım gelmiş ki: Risâle-i Nur ile kıraeten ve kitabeten iştigal, sıkıntıyı çok hafifleştirir, ferah verir. Meşgul olmadığım zaman o musîbet tezâuf edip lüzumsuz şeylerle beni müteessir eder.