Şualar | OnDördüncü Şuâ | 390
(384-508)
DENİZLİ MÜDÂFAATINDA İSBATI VE ÎZAHI BULUNAN BİR MES’ELENİN KISACIK BİR HÜLÂSASIDIR.

Bir dehşetli şahıs dehâ ve zekâvetiyle ordunun müsbet hasenelerini kendine alıp ve kendinin menfî seyyielerini o orduya vererek o efrad adedince haseneleri, gazilikleri bire indirdiği, ve seyyiesini o ordu efradına isnad etmekle onların adedince seyyieler hükmüne getirdiğinden dehşetli bir zulüm ve hilâf-ı hakîkat olmasından, kırk sene evvel beyân ettiğim bir hadîsin o şahsa vurduğu tokata binâen bana hücum eden bir müdde-i umûmîye dedim ki:

“Gerçi, onu hadîslerin ihbariyle kırıyorum, fakat ordunun şerefini muhafaza ve büyük hatâlardan vikaye ederim. Sen ise, birtek dostun için Kur’ân’ın bayraktarı ve âlem-i İslâm’ın kahraman bir kumandanı olan ordunun şerefini kırıyorsun ve hasenelerini hiçe indiriyorsun!”

* * *

GENÇLİK REHBERİ’NİN KÜÇÜK BİR HÂŞİYESİ


Risâle-i Nur’daki hakîki teselliye mahpuslar çok muhtaçtırlar. Husûsan gençlik darbesini yeyip, taze ve şirin ömrünü hapiste geçirenlerin, Nurlara ekmek kadar ihtiyaçları var. Evet, gençlik damarı, akıldan ziyâde hissiyatı dinler. His ve heves ise kördür, âkibeti görmez. Bir dirhem hazır lezzeti, ileride bir batman lezzete tercih eder. Bir dakika intikam lezzeti ile katleder, seksen bin saat hapis elemlerini çeker ve bir saat sefâhet keyfiyle —bir nâmus mes’elesinde— binler gün hem hapsin, hem düşmanının endişesinden sıkıntılarla ömrünün saadeti mahvolur. Bunlara kıyâsen biçâre gençlerin çok vartaları var ki; en tatlı hayatını en acı ve acınacak bir hayata çeviriyorlar ve bilhassa şimalde koca bir devlet, gençlik hevesatını elde ederek, bu asrı fırtınalariyle sarsıyor. Çünkü akibeti görmeyen kör hissiyatla hareket eden gençlere, ehl-i namusun güzel kızlarını ve karılarını ibâhe eder. Belki hamamlarında erkek- kadın beraber çıplak olarak girmelerine izin vermeleri cihetinde, bu fuhşiyatı teşvik eder. Hem, serseri ve fakir olanlara zenginlerin mallarını helâl eder ki, bütün beşer bu musîbete karşı titriyor.

Ses Yok