Şualar | OnDördüncü Şuâ | 392
(384-508)

Hatta Denizli hapsindeki zâtların az bir zamanda Nurlardan fevkalâde hüsn-ü ahlâk dersini alanlarını gören ba’zı alâkadar zâtlar demişler ki: “Terbiye için on beş sene hapse atmaktansa, on beş hafta Risâle-i Nur dersini alsalar, daha ziyâde onları ıslah eder.”

Mâdem ölüm ölmüyor ve ecel gizlidir, her vakit gelebilir ve mâdem kabir kapanmıyor, kafile kafile arkasından gelenler oraya girip kayboluyorlar ve mâdem bu hayat-ı dünyeviye gâyet sür’atle gidiyor ve mâdem ölüm, ehl-i îman hakkında i’dâm-ı ebedîden terhis tezkeresine çevrildiğini, hakîkat-ı Kur’âniye ile Risâle-i Nur Güneş gibi göstermiş ve ehl-i dalâlet ve sefâhet hakkında göz ile göründüğü gibi bir i’dâm-ı ebedîdir, bütün mahbûbâtından ve mevcûdâttan bir firak-ı lâyezâlîdir. Elbette ve elbette hiç bir şübhe kalmaz ki, en bahtiyar odur ki; sabır içinde şükredip hapis müddetinden tam istifade ederek, Nurlar dersini alarak, istikâmet dâiresinde îmanına ve Kur’ân’a hizmete çalışır.

Ey zevk ve lezzete mübtelâ insan. Ben yetmiş yaşımda binler tecrübelerle ve hüccetlerle ve hâdiselerle aynelyakîn bildim ki: Hakîki zevk ve elemsiz lezzet ve kedersiz sevinç ve hayattaki saadet, yalnız îmandadır ve îman hakîkatleri dâiresinde bulunur. Yoksa dünyevî bir lezzette çok elemler var. Bir üzüm tanesini yedirir, on tokat vurur, hayatın lezzetini kaçırır.

Ey hapis musîbetine düşen biçâreler! Mâdem dünyanız ağlıyor ve tatlı hayatınız acılaştı; çalışınız, âhiretiniz dahi ağlamasın ve hayat-ı bâkiyeniz gülsün, tatlılaşsın, hapisten istifâde ediniz. Nasıl ba’zan ağır şerâit altında düşman karşısında bir saat nöbet, bir sene ibâdet hükmüne geçebilir. Öyle de sizin ağır şerâit altında herbir saat ibâdet zahmeti, çok saatler olup, o zahmetleri rahmetlere çevirir.

* * *
Ses Yok