Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Sizi tâziye değil, belki tebrik ediyorum. Mâdem kader-i İlâhî bizi bu üçüncü Medrese-i Yusufiye’ye bir hikmet için sevketti ve bir kısım rızkımızı bize burada yedirecek ve rızkımız bizi buraya çağırdı ve mâdem şimdiye kadar kat’i tecrübelerle
sırrına inâyet-i İlâhîye bizi mazhar etmiş ve mâdem Medrese-i Yusufiye’deki yeni kardeşlerimiz herkesten ziyâde Nurlardaki teselliye muhtaçtırlar ve adliyeciler, me’murlardan ziyâde Nur kâidelerine ve sâir kudsî kanunlarına ihtiyaçları var ve mâdem Nur nüshaları pek kesretle hariçteki vazifenizi görüyorlar ve fütuhatları tevakkuf etmiyor ve mâdem burada herbir fâni saat, bâki ibâdet saatleri hükmüne geçer, elbette biz bu hâdiseden -mezkûr noktalar için- kemâl-i sabır ve metanet içinde mesrurane şükür etmemiz lâzımdır. Denizli hapsinde teselli için yazdığımız bütün o küçük mektubları size de aynen tekrar ederim. İnşâallah o hakîkatlı fıkralar sizi de müteselli ederler.
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Evvelâ: Hadsiz şükür ederim ki: Risâle-i Nur’un hakîki sâhibleri olan müftüler, vâizler, imamlar, hocalardan ma’nevî kahramanlar meydana çıktılar. Şimdiye kadar Nur’un fedakârları; gençler, mektebliler, muallimler idi. Bin bârekâllah Edhem, İbrahimler, Ali Osmanlar ehl-i medresenin yüzlerini ak ettiler, çekingenliklerini cesarete çevirdiler.
Sâniyen: Hâlîsane faaliyetlerinden ve heyecanlarından neş’et eden bu hâdiseden teessüf etmesinler. Çünkü Denizli hapsi netice itibariyle, ihtiyatsız hareket edenleri tebrik ettirdi. Zahmet pek az, faide-i ma’nevîye pek çok oldu. İnşâallah bu üçüncü Medrese-i Yusufiye, ikinciden geri kalmayacak.
Sâlisen: Meşakkat derecesinde sevâbın ziyâdeleşmesi cihetinde, bu şiddetli hâle şükretmeliyiz. Vazifemiz olan hizmet-i îmaniyeyi ihlâsla yapmağa çalışmalı; vazife-i İlâhîye olan muvaffakıyet ve hayırlı neticeleri vermek cihetine karışmamalıyız.
deyip bu çilehânedeki sıkıntılara sabır içinde şükretmeliyiz. Amelimizin makbuliyetine bir alâmet ve kudsî mücâhedemizin imtihanında tam bir şehâdetname almamıza bir emâredir bilmeliyiz.