Şualar | OnDördüncü Şuâ | 395
(384-508)

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Evvelâ: Benim şahsıma edilen eziyet ve ihânetlerden müteessir olmayınız. Çünkü, Risâle-i Nur’da bir kusur bulamıyorlar, onun bedeline benim ehemmiyetsiz ve çok kusurlu şahsımla uğraşıyorlar. Ben bundan memnunum. Risâle-i Nur’un selâmetine ve şerefine binler şahsî elemler, belâlar, tahkirler görsem; yine müftehirâne şükretmek, Nur’dan aldığım dersin muktezâsıdır ve onun için bana bu cihette acımayınız.

Sâniyen: Pek geniş ve şiddetli ve merhametsiz bu taarruz ve hücum, şimdilik yirmiden bire indi. Binler haslar yerinde birkaç zât ve yüzbinler alâkadarlar bedeline mahdud birkaç yeni kardeşleri topladılar. Demek inâyet-i İlâhîye ile pek hafif bir sûrete çevrilmiş.

Sâlisen: İnayet-i Rabbânîye ile iki sene aleyhimizde plân çeviren sâbık vâli def’oldu ve aleyhimizde pek ziyâde evhamlandırılan Dahiliye Vekili’nin hemşehriliği ve nesilce cedleri ziyâde dindarlık cihetiyle bu dehşetli hücumu pek çok hafifleştirdiğine kuvvetli bir ihtimâl var. Onun için me’yus olmayınız ve telaş etmeyiniz.

Râbian: Pek çok tecrübelerle ve hâdiselerle kat’i kanaat verecek bir tarzda, Risâle-i Nur’un ağlamasiyle ya zemin titrer veya hava ağlar. Gözümüzle çok gördüğümüz ve kısmen mahkemede dahi isbat ettiğimiz gibi; tahminimce, bu kış emsalsiz bir tarzda yaz gibi -bidâyette- gülmesi, Risâle-i Nur’un perde altında teksir makinesiyle gülmesine ve intişârına tevafuku ve her tarafta taharri ve müsadere endişesiyle tevakkufla ağlamasına, birdenbire kış dehşetli hiddeti ve ağlamasiyle tetabuku, kuvvetli bir emâredir ki, hakîkat-ı Kur’âniyenin bu asırda parlak bir mu’cize-i kübrâsıdır, zemin ve kâinat onun ile alâkadar...

Said Nursî


* * *
Ses Yok