İkincisi: Bir zaman meşhur bir allâmeyi, harbin müteaddid cephesinde cihada gidenler görmüşler, ona demişler. O da demiş: “Bana sevab kazandırmak ve derslerimden ehl-i îmana istifade ettirmek için benim şeklimde ba’zı evliyalar benim yerimde işler görmüşler.” Aynen bunun gibi, Denizli’de câmilerde beni gördükleri hatta resmen ihbar edilmiş ve müdür ve gardiyana aksetmiş. Ba’zıları telaş ederek, “kim ona hapishâne kapısını açıyor?” demişler. Hem burada dahi aynen öyle oluyor. Halbuki benim çok kusurlu, ehemmiyetsiz şahsiyetime pek cüz’î bir hârika isnadına bedel, Risâle-i Nur’un hârikalarını isbat edip gösteren “Sikke-i Gaybî Mecmûası” yüz derece, belki bin derece ziyâde Nurlara itimad kazandırır ve makbuliyetine imza basar. Husûsan Nur’un kahraman talebeleri, hakîkaten hârika halleri ve kalemleriyle imza basıyorlar.
Said Nursî
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Beni merak etmeyiniz, ben sizinle beraber bir binada bulunduğumdan bahtiyarım, memnun ve mesrurum.
Şimdi vazifemiz: Bir müdâfaa nüshası Isparta’ya gitsin. Mümkün ise, hem yeni hurufla, hem makine ile eski huruf yirmi nüsha çıksın. Hatta oranın müddeiumumuna gösterilsin. Hem bir nüsha avukatımıza bizzât verilsin ve ayrı bir nüsha da müdüre verip tâ onu da dâva vekilimize o versin. Hem Ankara makamatına yeni harfle beraber eski harfle Denizli’de olduğu gibi, gönderilecek. Mümkün ise, beş nüsha makamata hazırlansın. Çünkü müsadere edilen Nurlar, eski harfle o makamata, husûsan Diyânet Riyaseti hey’etine gönderilmiş, sonra buraya gelmiş.
Hem vekilimiz Ahmed Bey’e haber veriniz ki, müdâfaayı makine ile yazdığı vakit sıhhatine pekçok dikkat etsin. Çünkü, ifadelerim başkasına benzemiyor. Bir harfin ve ba’zan bir noktanın yanlışiyle bir mes’ele değişir, ma’na bozulur.