Şualar | OnDördüncü Şuâ | 399
(384-508)

Meselâ, birisi birisinin kardeşini veya akrabasını öldürmüş. Bir dakika o hiddet yüzünden milyonlar dakika hem kalbî sıkıntı, hem hapis azabını çeker. Ve maktulün akrabası dahi intikam endişesiyle ve karşısında düşmanını düşünmesiyle, hayatının lezzetini ve ömrünün zevkini kaçırır. Hem korku, hem hiddet azabını çekiyor. Bunun tek bir çâresi var: O da, Kur’ânın emrettiği ve hak ve hakîkat ve maslahat ve insaniyet ve İslâmiyet iktiza ve teşvik ettikleri olan barışmak ve musalaha etmektir. Evet, hakîkat ve maslahat sulhdur. Çünkü; ecel birdir, değişmez. O maktûl, herhalde ecel geldiğinden daha dünyada kalmayacaktı. O katil ise, o kaza-yı İlâhîyyeye vasıta olmuş. Eğer barışmak olmazsa, iki taraf da dâima korku ve intikam azabını çekerler. Onun içindir ki, “Üç günden fazla bir mü’min diğer bir mü’mine küsmemek” İslâmiyet emrediyor. Eğer o katl, bir adavetten ve bir kinli garazdan gelmemişse ve bir münafık o fitneye vesile olmuş ise; çabuk barışmak elzemdir. Yoksa o cüz’î musîbet büyük olur, devam eder. Eğer barışsalar ve öldüren tevbe etse ve maktûle her vakit duâ etse, o halde her iki taraf çok kazanırlar ve kardeş gibi olurlar. Bir gitmiş kardeşe bedel, birkaç dindar kardeşleri kazanır. Kaza ve kader-i İlâhîye teslim olup düşmanını afveder. Ve bilhassa mâdem Risâle-i Nur dersini dinlemişler, elbette mabeynlerinde bulunan bütün küsmekleri bırakmağa hem maslahat ve istirahat-ı şahsiye ve umûmîye iktiza ediyorlar. Nasılki Denizli hapsinde birbirine düşman bütün mahpuslar, Nur’lar dersiyle birbirlerine kardeş oldular ve bizim beraatimize bir sebeb olup hatta dinsizlere, serserilere de o mahpuslar hakkında “Mâşâallah, bârekâllah” dedirttiler, o mahpuslar tam teneffüs ettiler. Ben burada gördüm ki, birtek adamın yüzünden yüz adam sıkıntı çekip beraber teneffüse çıkmıyorlar. Onlara zulüm olur. Merd, vicdanlı bir mü’min, küçük ve cüz’î bir hata veya menfaatle yüzer zararı ehl-i îmana vermez. Eğer hata etse verse, çabuk tevbe etmek lâzımdır.

* * *
Ses Yok