Şimdi vazifemiz; o müdâfaattaki hakîkatları hem hükümete, hem adliyelere, hem millete bildirmektir. Belki de kader-i İlâhî bizi bu dershâneye sevketmesinin bir hikmeti de budur. Mümkün olduğu kadar çabuk makine ile çıksın. Bizi bugün tahliye etseler, biz yine onu bu makamata vermeğe mecbûruz. Sizi aldatıp te’hir edilmesin. Artık yeter! Aynı mes’ele için on beş senede üç def’a bu eşedd-i zulüm ve bahâneler ve emsalsiz işkencelere karşı son müdâfaamız olsun. Mâdem kanunen kendimizi müdâfaa etmek için sâbık mahkemelerde makineyi bize vermişler, burada o hakkımızı bizden hiç bir kanunla men’edemezler. Eğer resmen çâre bulmadınız ise, hariçten bizim avukat herşeyden evvel bunun -makine ile- beş nüshasını çıkarsın, hem sıhhatına çok dikkat edilsin.
Said Nursî
Aziz Yeni Kardeşlerim ve Eski Mahpuslar!
Benim kat’i kanaatım gelmiş ki; buraya girmemizin inâyet-i İlâhîye cihetinde bir ehemmiyetli sebebi sizsiniz. Yâni sizi, Nurlar tesellileriyle ve îmanın hakîkatlariyle sizi bu hapis musîbetinin sıkıntılarından ve dünyevî çok zararlarından ve boşuboşuna gam ve hüzün ile giden hayatınızı faidesizlikten, bâd-i heva zâyi olmasından ve dünyanızın ağlaması gibi âhiretinizi ağlamaktan kurtarıp tam bir teselli size vermektir. Mâdem hakîkat budur. Elbette siz dahi, Denizli mahpusları ve Nur talebeleri gibi birbirinize karşı kardeş olmanız lâzımdır. Görüyorsunuz ki; bir bıçak içinize girmemek ve birbirinize tecavüz etmemek için dışarıdan gelen bütün eşyanız ve yemek ve ekmeğinizi ve çorbanızı karıştırıyorlar. Size sadâkatla hizmet eden gardiyanlar çok zahmet çekiyorlar. Hem siz beraber teneffüse çıkmıyorsunuz, güya canavar ve vahşi gibi birbirinize saldıracaksınız. İşte şimdi sizin gibi fıtrî kahramanlık damarını taşıyan yeni arkadaşlar, bu zamanda ma’nevî büyük bir kahramanlık ile hey’et-i idareye deyiniz ki: “Değil elimize bıçak, belki mavzer ve rovelver verilse, hem emir de verilse, biz bu biçâre ve bizim gibi musîbetzede arkadaşlarımıza dokunmayacağız.