Beni konuşturmak istemiyorlar. Hem güya benim ile kim görüşse birden Nur’un fedakâr bir talebesi olur. Onun için beni görüştürmüyorlar. Hatta Diyânet Reisi dahi demiş: “Kim onunla görüşse, ona kapılır.. cazibesi kuvvetlidir.”
Demek şimdi işimi de sizlere bırakmağa maslahatımız iktiza ediyor. Ve yanınızdaki yeni ve eski müdâfaatlarım benim bedelime sizin meşveretinize iştirâk eder, o kâfidir.
İkinci Sebeb: Başka vakte bırakıldı. Amma ihtar-ı ma’nevînin kısa bir işâreti şudur: Bana yirmibeş sene siyaseti ve gazeteleri ve sâir çok fâni şeyleri terkettiren ve onlarla meşguliyeti men’eden gâyet kuvvetli bir vazife-i uhreviye ve te’sirli bir hâlet-i ruhiye benim bu mes’elenin teferruatıyla iştigal etmeme kat’iyyen mâni oluyorlar. Sizler, ba’zan arasıra iki dâva vekilinizle meşveretle benim vazifemi dahi görürsünüz.
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Şimdi namazda bir hâtıra kalbe geldi ki: Kardeşlerin ziyâde hüsn-ü zanlarına binâen, senden maddî ve ma’nevî ders ve yardım ve himmet bekliyorlar. Sen nasıl dünya işlerinde hasları tevkil ettin, erkânların meşveretlerine bıraktın ve isabet ettin. Aynen öyle de; uhrevî ve Kur’ânî ve îmanî ve ilmî işlerinde dahi Risâle-i Nur’u ve şâkirdlerinin şahs-ı ma’nevîlerini tevkil ile o hâlis, muhlis hasların şahs-ı ma’nevîleri senden çok mükemmel o vazifeni kendi vazifeleriyle beraber yaparlar. Hem dâima da şimdiye kadar yapıyorlar. Meselâ, seninle görüşen muvakkat bir dirhem ders ve nasihat alsa, Risâle-i Nur’dan bir cüz’ünden yüz dirhem ders alabilir. Hem senin yerinde ondan nasihat alır, sohbet eder. Hem Nur şâkirdlerinin hasları, bu vazifeni her vakit yapıyorlar. Ve inşâallah pek yüksek bir makamda bulunan ve duâsı makbul olan onların şahs-ı ma’nevîleri, dâimî beraberlerinde bir üstad ve yardımcıdır diye ruhuma hem teselli, hem müjde, hem istirahat verdi.