Aziz, Sıddık Kardeşlerim ve Hapis Arkadaşlarım!
Evvelâ: Sûreten görüşmediğimizden merak etmeyiniz. Bizler ma’nen her zaman görüşüyoruz. Benim ehemmiyetsiz şahsıma bedel, Nurdan elinize geçen hangi risâleyi okusanız veya dinleseniz benim âdi şahsım yerine Kur’ânın bir hâdimi haysiyetiyle beni o risâle içerisinde görüp sohbet edersiniz. Zâten ben de sizinle bütün duâlarımda ve yazılarınızda ve alâkanızda hayalimde görüşüyorum ve bir dâirede beraber bulunmamızdan her vakit bulunmamızdan her vakit görüşüyoruz gibidir.
Sâniyen: Bu yeni Medrese-i Yusufiye’deki Risâle-i Nur’un yeni talebelerine deriz: Kuvvetli hüccetlerle hatta ehl-i vukufu da teslime mecbûr eden işârât-ı Kur’âniye ile Nur’un sâdık şâkirdleri îman ile kabre girecekler. Hem şirket-i ma’nevîye-i Nuriyenin feyziyle herbir şâkird derecesine göre umum kardeşlerinin ma’nevî kazançlarına ve duâlarına hissedar olur. Güya âdeta binler dil ile istiğfar eder, ibâdet eder. Bu iki faide ve netice, bu acib zamanda bütün zahmetleri, sıkıntıları hiçe indirir; pek çok ucuz olarak o iki kıymetdar kârları sâdık müşterilerine verir.
Said Nursî
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
[Afyon müdâfaanamesinin hem bize, hem bu Nurlara, hem bu memlekete, hem âlem-i İslâm’a alâkadar ehemmiyetli hakîkatları var.]
Her halde bunu yeni hurufla beş-on nüsha çıkarmak lâzımdır, tâ Ankara makamatına gönderilsin. Bizi tahliye ve tecziye etseler de hiç ehemmiyeti yok.