Gerçi mübalâğa itibariyle hakîkata bir cihette muhaliftir, fakat kimsesiz, garîb ve düşmanları pek çok ve onun yardımcılarını kaçıracak çok esbâb varken, insafsız çok mu’terizlere karşı sırf yardımcılarının kuvve-i ma’nevîyelerini takviye etmek ve kaçmaktan kurtarmak ve mübalâğalı medhedenlerin şevklerini kırmamak için onların medihlerini Nurlara çevirip bütün bütün reddetmediği halde onun bu kabir kapısındaki hizmet-i îmaniyesini dünya cihetine çevirmeğe çalışan ba’zı resmî me’murların ne derece haktan, kanundan, insaftan uzak düştükleri anlaşılır.
Dileğim:
Bir ay evvel bize verilen kırk sahifelik iddianâmeyi birisi yanıma gelip bana okumağa imkân bulamadığından, bugün on bir Hazîran’da yeni olarak iddianameyi bana okudular. Ben dinledim. Gördüm ki, size yazdığım iki ay evvel itiraznamem, bir aya yakın evvelde itiraznamemin tetimmesi ve lâhikası, hem Ankara’nın altı makamatına hem makamınıza da verilmiş. İşte bu itiraznâme, o iddianâmeyi esasiyle kesiyor ve reddediyor. Yeniden iddianâmeye karşı itirazname yazmağa hiç lüzum görmüyorum. Yalnız iki-üç noktayı makam-ı iddiaya hatırlatmak nev’inden derim ki:
Ben iddianameyi nazar-ı itibara alıp cevab vermediğimin sebebi, bizi beraat ettiren üç âdil mahkemenin haysiyetini kırmamak ve ihânet etmemek içindir. Çünkü o mahkemeler, şimdi iddianâmedeki esasları tamamiyle inceden inceye tedkikten sonra bize beraat vermişler. Onların beraatini hiçe saymak, adliyenin şerefine ilişmektir.
İkinci Nokta: Makam-ı iddiâ, cerbezesiyle binler mesâil içinde bir-iki mes’eleye, hatırımıza gelmiyen ba’zı ma’naları vererek hem ilmi Resaildeki o mesâiller Nur’un büyük mecmûaları Mısır Câmi-ül Ezher uleması ve Şam-ı Şerif büyük âlimleri ve Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’nin müdakkik hocaları ve Haleb ve husûsan Diyânet riyasetinin muhakkik âlimleri onları görüp kemâl-i takdirle tahsin ve tasdik ettikleri halde, hocavâri ve âlimâne ba’zı ilmî itirazları bu iddianâmede hayretle ve taaccüble gördüm.