Ben de cevaben dedim ki: Evet, Nurcular cemiyet memiyet, husûsan siyasî ve dünyevî ve menfî ve şahsî ve cemaatî menfaat için teşekkül eden cemiyet ve komite değiller ve olamazlar. Fakat, bu vatanın eski kahramanları kemâl-i sevinçle şehâdet mertebesini kazanmak için ruhlarını feda eden milyonlar İslâm fedâilerinin ahfadları, oğulları ve kızları, o fedâilik damarından irsiyet almışlar ki, bu hârika alâkayı gösterip Denizli Mahkemesinde bu âciz biçâre kardeşlerine bu gelen cümleyi onlar hesabına söylettirdiler.
“MİLYONLAR KAHRAMAN BAŞLAR FEDA OLDUKLARI BİR HAKÎKATA BAŞIMIZ DAHİ FEDA OLSUN” diye onlar nâmına söylemiş, mahkemeyi hayret ve takdirle susturmuş. Demek Nurcularda hakîki, hâlis, sırf rıza-yı İlâhî için ve müsbet ve uhrevî fedâiler var ki; mason ve komünist ve ifsad ve zındıka ve ilhad ve Taşnak gibi dehşetli komiteler o Nurculara çâre bulamayıp hükümeti, adliyeyi aldatarak lastikli kanunlar ile onları kırmak ve dağıtmak istiyorlar. İnşâallah bir halt edemezler. Belki Nur’un ve îmanın fedâilerini çoğaltmağa sebebiyet verecekler.”
Said Nursî
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Dünkü suâle benzer, kırk sene evvel olmuş bir suâl ve cevabı size hikâye edeceğim. O eski zamanda, Eski Said’in talebeleri üstadlariyle şiddet-i alâkaları fedâilik derecesine geldiğinden, Van, Bitlis tarafında Ermeni komitesi, Taşnak fedâileri çok faaliyette bulunmasiyle Eski Said onlara karşı duruyordu, bir derece susturuyordu. Kendi talebelerine mavzer tüfekleri bulup medresesi bir vakit asker kışlası gibi silâhlar, kitablarla beraber bulunduğu vakit, bir asker feriki geldi, gördü dedi: “Bu medrese değil, kışladır.” Bitlis hâdisesi münâsebetiyle evhama düştü, emretti: “Onun silâhlarını alınız.” Bizden ellerine geçen on beş mavzerimizi aldılar. Bir-iki ay sonra harb-i umûmî patladı. Ben tüfeklerimi geri aldım. Her ne ise...