Risâle-i Nur, iddia makamınca muzır eserler diye tavsif ediliyor. Bu vicdansızlığı ve yalanı, şiddetle protesto ediyorum. Ve benim de teşvikatta bulunduğum iddia ediliyor. Evet, bu doğrudur. Fakat, diğer iftirayı işiten bütün münevverlerin kalbleri sızlamış ve hatta ağlamış, dişleri gıcırdamıştır. Yirminci asır pozitif fikirlerin hükümran olduğu bir zamandır. Delilsiz, isbatsız şeylere inanılmıyor ve inanmıyoruz. Muzır eserler olduğunun isbatını isteriz.
İftiraları yapan gizli düşmanların maksadlarından birisi de, Risâle-i Nur okuyucularının Kur’âna hizmet uğrunda müslümanlık bağları ile birbirlerine görülmemiş bir şekilde sarılmış olarak tezahür eden ve bunlardan başka bir maksada matuf olmayan, sadece hürmet, şefkat ve sevgisinin ifadesi olan tesanüdünü kırmak ise, aldanıyorlar. Beyhude hiç uğraşmasınlar. Risâle-i Nur’u okuyanların en gerisi, en âmîsi olan ben, onlara şöyle cevab veriyorum:
Birimiz şarkta, birimiz garbda, birimiz cenubda, birimiz şimâlde, birimiz âhirette, birimiz dünyada olsak; biz yine birbirimizle beraberiz. Kâinatın kuvveti toplansa bizi yüksek üstad Said Nursî’den ve Risâle-i Nur’dan ve bizi bizden ayıramazlar.
Zîra, biz Kur’âna hizmet ediyoruz, ve edeceğiz. Âhiret hakîkatına inandığımız için, ma’nevî olan bu sevgi ve tesânüdümüzü elbette hiçbir kuvvet sökemiyecektir. Çünkü; bütün müslümanlar saâdet-i ebediye makarrında toplanacaklardır.
Vatan ve milletimizin selâmeti nâmına mühim bir hakîkatı müsaadenizle arzediyorum: Komünistlerin gizli plânlarından birisi de, halkı hükümet aleyhine teşviktir.
Bediüzzaman Said Nursî’yi hapse sokturmak ve eserlerini zararlı gibi göstermek için hükümet erkânına uydurma ihbârlar yapılmakla beraber, hiç bir ferdin inanmadığı menfî propagandalar yapılıyor.