Ben namazdan sonra bu tetimmeyi yazarken Sıddık Süleyman’ın halefi Emin, Sabri’nin
âyetine dâir parçayı aldığını ve Ramazanın feyzinden onun izahı gibi nurlar istediğini gördüm. Ne yazdığımı Emin’e gösterdim, hayretle dedi: “Bu hem Sabri’nin, hem Risâle-i Nur’un bir kerâmetidir.” Bu âyetteki esrarlı muvâzene-i Kur’âniyeyi düşünürken, Sure-i Hûd’daki
fıkrasına karşı
’deki muvâzene hatıra geldi ve bildirdi ki: Nasılki bu ikinci âyet ve birinci fıkra Risâle-i Nur’un mesleğine, şâkirdlerine tam tamına ma’nen ve cifirce bakıyor. Öyle de:
âyeti dahi, Risâle-i Nur’un muârızlarına ve düşmanlarına ve onların cereyanlarının mebdeine ve faaliyet devresine ve müntehasına cifir ile, tevâfuk ile işâret eder. Şöyle ki:
gibi âyetlerin bahsinde Birinci Şuâ’da yedi-sekiz âyâtın ehemmiyetle gösterdikleri bin üç yüz on altı ve yedi (1316-1317) tarihi ki, Kur’âna karşı olan sû’-i kasdın mebdeidir.
cifirce aynı tarihi gösteriyor. Eğer şeddeli “mim” iki “mim” sayılsa bin üç yüz elli yedi (1357), eğer şeddeli “lam” iki “lam” sayılsa bin üç yüz kırk yedi (1347) ki bu asrın tâgiyâne faaliyet tarihidir. Her iki şeddeli ikişer sayılsa bin üç yüz seksen yedi (1387) ki
dehşetli bir cereyanın müntehası tarihi olmak ihtimâli var.
ise bin üç yüz altmış bir (1361); eğer daki okunmayan “ye” sayılmazsa bin üç yüz elli bir (1351) tarihini;