İkincisi:
cümlesi evvelki cümledeki Nur’u târif ederek der: O Nur Cenab-ı Hakk’ın izzet ve mahmudiyetini gösteren yoldur. Bu cümlenin makam-ı ebcedîsi beş yüz kırk sekiz veya elli (548-550) olarak Resail-in Nur’un şeddeli ن bir ن olmak üzere adedi olan beş yüz kırk sekize tam tamına tevâfuk eder. Eğer okunmayan iki “elif” sayılsa, mertebesine işâret eden iki farkla yine tam tamına tevâfuk eder. Bu îmayı teyid eden, hem letâfetlendiren bir münâsebet var. Şöyle ki:
Âlem-i İslâm için en dehşetli asır altıncı asır ile Hülâgû fitnesi ve on üçüncü asrın âhiri ve on dördüncü asır ile harb-i umûmî fitneleri ve neticeleri olduğu münâsebetiyle bu cümle makam-ı ebcediyle altıncı asra ve evvelki cümle gibi kelimeleri ile bu asra, Sultan Abdülaziz ve Sultan Abdülhamid devirlerine îma eder.
Hem, sâbık âyetlerde ise, Resail-in Nur’un ikinci ismine tevâfukla işâret eden umum o âyetler, dehşetli asır olan Hülâgû ve Cengiz asrına dahi îma ederler. Hatta o âyetlerin hem o asra, hem bu asra îmaları içindir ki, Hazret-i Ali (R.A.) Ercuze’sinde ve Gavs-ı A’zam (R.A.) Kasidesinde Resail-in Nur’a kerâmetkârane işâret ettikleri vakit hem o asra, hem şu asra bakıp hiddetle işâret etmişler.
Üçüncüsü: kelimesindeki ’ın adedi bin üç yüz yetmişiki (1372) ederek bu asrın zulümleri, zulmetleri ne vakte kadar devam edeceğini, o zulmetlerin içinde bir Nur dâima tenvire çalışacağına îma ile Risâle-i Nur’un tenvirine remzen bakar.