Evet Risâle-i Nur’un mayası ve meşrebi tefekkür ve şefkat olduğu cihetle, Hazret-i İbrahim’in (A.S.) husûsi meşrebi olan tefekkür ve şefkat noktasında tam tevâfuk etmek sırriyle şu surede daha ziyâde Risâle-i Nur’u kucağına alıyor. Baştaki âyet, dört cümle ile en karanlık bir asrın kara kara içinde, zulmet zulmet içinde insanları nura çıkaran ve Kur’ândan çıkan bir nura parmak bastığı gibi en karanlık içinde bulunan ve Risâle-i Nur’un cereyanına muhalif gidenleri târif eder.
ÜÇÜNCÜ ÂYET:
Bu dahi, üç cümlesiyle ba’zı münâsebat-ı ma’nevîye ve muvafakat-ı mefhumiye cihetinde ve hem Risâle-i Nur’un mesleğine, hem mülhidlerin mesleğine îmâen bakar. Ve birinci cümlesiyle der ki: “O bedbahtlar, ba’zı ehl-i îmanın (îmanları beraber olduğu halde) ve bir kısım ehl-i ilmin (âhireti tam bildikleri halde) onlara iltihak delâletiyle, bilerek ve severek hayat-ı dünyeviyeyi dine ve âhirete, yâni elması tanıdığı ve bulduğu halde beş paralık şişeyi ona tercih etmek gibi; sefahet-i hayatı, dinî hissiyata muannidane tercih edip dinsizlik ile iftihar ederler.” Bu cümlenin bu asra bir hususiyeti var. Çünkü hiçbir asır böyle bir tarzı göstermemiş. Sâir asırlarda o ehl-i dalâlet âhireti bilmiyor ve inkâr ediyor. Elması elmas bilmiyor, dünyayı tercih ediyor. Ve ikinci cümlesi olan
ile der ki: “O bedbahtların dalâleti, muhabbet-i hayattan ve temerrüdden neş’et ettiği için kendi halleri ile durmuyorlar, tecavüz ediyorlar. Bildikleri ve onun ile ecdadları bağlı olan dine adavetkârane, menbalarını kurutmak ve esasatını bozmak ve kapılarını ve yollarını kapatmak istiyorlar.”