Dördüncüsü:
cümlesi diyor ki: “Bin üç yüz kırk beşte (1345) Kur’ândan gelen bir Nur ile insanlar karanlıklardan ışıklara çıkarılacak.” Bu meâl ise, bin üç yüz kırk beşte fevkalâde tenvire başlayan Resail-in Nur’a tam tamına cifirce, hem meâlce muvafık ve mutabık olmakla Risâle-i Nur’un makbuliyetine îma belki remzediyor.
Beşincisi:
’deki kelimesi Kur’âna has baktığı için hariç kalmak üzere,
cümlesinin makamı Risâlet-ün Nur’un birinci ismine tam tamına tevâfuk etmesi Risâlet-ün Nur’un, Kitab-ı Münzel’in tam bir tefsiri ve ma’nası olduğunu ve ondan yabani olmadığını remzen ifade eder. Çünkü üç yüz seksen iki, dört yüz yirmi üç, yüz kırk dört, yekûnü dokuz yüz kırk dokuz (949); eğer tenvin “nun” sayılsa dokuz yüz doksan dokuz (999) ederek Risâlet-ün Nur’un -eğer şeddeli bir sayılsa- adedi olan dokuz yüz kırk sekize eğer şeddeli iki olsa, dokuz yüz doksan sekize (998) sırlı (yâni vahiy olmadığını ifade için) birtek farkla tevâfuk edip ona îma eder.
Elhâsıl: Bu birtek âyette mezkûr beş cümlenin münâsebet-i ma’nevîyeyi gözeterek beş aded îmaları bir kuvvetli işâret, belki bir delâlet hükmüne geçebilir kanaatı bana bunu yazdırdı. Hatâ etmişsem Kitab-ı Mübin’i şefaatci edip Erhamürrâhimîn’den kusurumun afvını niyâz ederim.